İki Alem
Eva de Vitray Meyerovitch
Türkçesi: Mete Çamdereli
Eva de Vitray Meyerovitch
Türkçesi: Mete Çamdereli
Evren iki
alemden oluşmuştur; maddi alem ile manevi alem, ya da yeğlerseniz, bir hisler
alemi ile bir zeka alemi, ya da bir üst alem ile bir alt alem. Bütün bu
ifadeler birbirlerine çok yakındır ve aralarındaki fark yalnızca bir ışık
meselesidir. Bu iki alem kendi içinde ele alınırsa, maddi ve manevi alemler;
onları sezen organa göre incelenirse, hisler ve zeka alemleri; karşılıklı ilişkileri
göz önüne alınırsa, üst ve alt alemler kullanılır. Bu iki alemi, hükümdarlık ve
hissî idrak alemi ile gayb ve semavi melekut alemi olarak da adlandırabiliriz.
Bu ıstılahın altındaki derin hakikatleri tedris eden öğrencilerin, terimlerin çokluğundan sıkıntı duymalarına ve müteradif düşüncelerin çokluğunu düşünmelerine hiç şaşırmamalı. Ama kendisine bu terimlerdeki gizli hakikatlerin açıklandığı öğrenci, önceliği düşüncelere verir, sonra terimlere gelir, oysa alt zekalar bunun tersini yaparlar. Onlar için terim, hakikatin kaynaklandığı asıldır. Kur'an'da da bu iki ruh durumuna imada bulunulduğunu görüyoruz: "Daha çok hidayete eren hangisidir, kafasını öne eğmiş yürüyen mi yoksa doğru yolda dosdoğru yürüyen mi?" (Kur'an, LXVII, 22).
Bu ıstılahın altındaki derin hakikatleri tedris eden öğrencilerin, terimlerin çokluğundan sıkıntı duymalarına ve müteradif düşüncelerin çokluğunu düşünmelerine hiç şaşırmamalı. Ama kendisine bu terimlerdeki gizli hakikatlerin açıklandığı öğrenci, önceliği düşüncelere verir, sonra terimlere gelir, oysa alt zekalar bunun tersini yaparlar. Onlar için terim, hakikatin kaynaklandığı asıldır. Kur'an'da da bu iki ruh durumuna imada bulunulduğunu görüyoruz: "Daha çok hidayete eren hangisidir, kafasını öne eğmiş yürüyen mi yoksa doğru yolda dosdoğru yürüyen mi?" (Kur'an, LXVII, 22).
İki aleme
ilişkin temel bilgi böyle. Bununla birlikte, bilmen gereken,
"melekut"a ilişkin semavi alemin, insanların çoğuna görünmeyen bir
alem olduğudur; ve hislerimizin alemi, herkesçe algılandığından idrak alemidir.
Bu hisler alemi, bizim zeka alemine erişmemiz için çıkış noktamızdır; iki alem
arasındaki bu ilişki ve onların karşılıklı ilişkileri olmasa, arşa çıkan yol
kapanacaktır. Bu yol mümkün değilse, rabbî huzura doğru yükselme ve Allah'a
yaklaşma da mümkün olmayacaktır. Zira hiçbir insan, ayağı kutsal dairenin
bizzat merkezinde bulunmadıkça Allah'a yaklaşamaz. Oysa, bu kutsal alem aracılığıyla,
hislerin ve muhayyilenin müsaderesini aşkınlaştıran alemi belirtmek istiyoruz.
Ona kutsal daire dememiz, bu alemin yasası yüzündendir; bu yasaya göre, onu
bilmeyen ne oraya girebilir ne de oradan çıkabilir. Kutsalın tezahürüne aracılık
eden insan ruhu da "kutsal
vadi" (Kur'an, XX, 12) olarak
adlandırılabilir.
... şuhud
alemi, söylediğimiz gibi, semavi melekut alemine doğru çıkış noktasıdır, ve
salikin, irşad eden ışığın indiği yer ve din olarak gösterilebilen selamet
yolunda ilerleyişi, bu yükselişi belirten bir ifadedir. İki alem arasında ilişki
ve irtibat yoksa, birinden diğerine doğru gerçekleşen her yükseliş idrak
edilemeyecektir. Bunun için tanrısal mağfiret, şuhud alemine semavi melekut
alemiyle uyumluluk bahşetti; o nedenle, bu his aleminde, diğer alemdeki birşeylerin
simgesi olmayan tek bir şey yoktur. Nasıl ki semavi melekut alemindeki tek bir şey,
şuhud alemindeki bir çok simgeye sahip olabiliyorsa, bu alemdeki tek bir şeyin de semavi melekut
alemindeki bir çok şeyi simgeleştirmesi mümkündür. Biz, bir şeyi, kendi
modeline birkaç yönüyle benzediği ve denk düştüğünde, tipik ya da simgesel
olarak adlandıracağız.
Bu
simgelerin tümükapsayıcı bir dökümünün çıkarılması, iki alemde varolan şeylerin
hepsini tükettiğimiz anlamına gelecektir. İnsani güç ve zihinsel yeteneğin
kapsamı böyle bir görevi yerine getirmeye kabil değildir. Bizim küçük yaşamlarımız
onları tamamıyla açıklamaya yetmeyecektir. En fazla yapabileceğim, sana tek bir
örneği açıklamaktır; en fazla, en azdan çıkarılan mevcutlarla mümkün olabilir.
Bu bilginin sırlarındaki araştırmanın kapısı o zaman senin önüne açılacaktır.
Kur'an'daki İbrahim kıssasına göre bir
simgecilik örneği. şimdi dinle. Semavi melekut alemi, "melekler"
diye adlandırılan çeşitli ışıkların fani ruhlarda ışıldadığı yüksek ve yüce ışık
zatiyetlerini içerirse ve bu melekler ne sebepten "rabbler" diye
adlandırılıyorsa, o zaman Allah "rablerin Rabbi"dir; bu rabler çeşitli
ışıklılık derecelerine sahip olacaklardır. Bunların şuhud alemindeki simgeleri,
temel olarak güneş, ay ve yıldızlar olacaktır. Yol'un saliki herşeyden önce bir
yıldızınkine denk düşen bir dereceye yükselir. Bu yıldızın ışığının parlaması
ona görünür; aşağıdaki bütün alemin, onun kudreti altında ve onun ışığının
parlaklığı altında olduğu ona gösterilir. Böylelikle, onun güzelliği ve yüceliği
karşısında haykırır: "Bu benim
Rabbim!"[1] (Kur'an, VI, 76).
Geçer; ve onun hemen üstündeki ay ile simgelenen ışığın derecesinin farkına
vardığında, ve gökkubbenin sayvanı altında
bu yıldızın battığını görünce, yani ondan üstün olanla kıyasladığında "batan şeyi hiç sevmem" der.
Böylece, sonunda güneşle simgelenen dereceye ulaşıncaya kadar yükselir. Bunu
yine, alemler arasında varolan ilişki nedeniyle bir kıyaslama imkanı veren
öncekinden daha büyük ve daha yüksek olarak görür. Eksik olan şeyle ilişkiye
tahammül etmek noksanlık ve kaybolma anlamına gelir. Bu yüzden, "Gerçek mümin olarak, yüzümü gökleri ve
yeri yaratan Kimse'ye doğru döndürdüm, ve ben kesinlikle müşrik değilim."
(Kur'an, VI, 79) der. Oysa,
"Kimse" terimi karşılığı olmayan belirsiz bir imadır. "'Kimse'
ile aynı anlama gelebilen nedir?" diye sorulsa, cevap bulunamayacaktır.
Öyleyse, her kıyası aşkınlaştıran Kimse, İlktir, Hakktır. Bundan dolayı, bazı
Araplar bir gün Allah'ın Elçisine "Allah neye benzer?" diye sorduklarında,
şu cevap vahyolundu: "De: O, Allah,
Bir'dir! Allah ...İzah edilemez. Doğurmadı ve doğurulmadı. Asla benzeri de
olmadı!" (Kur'an, CXII); Bu
ayetin anlamı O'nu her türlü benzetmeden aşkınlaştırmasıdır. Dahası Firavun,
Musa'ya, kendi Zat'ını tanımasını istediği için, "Alemin rabbinin kim olduğunu söyle bana" dediğinde,
Musa'nın cevabı, yalnızca O'nun eserlerine işaret etti, çünkü bunlar onu
sorgulayan kişinin zihninde çok açıktılar; ve "Yerlerin ve göğün rabbi" diye cevapladı. Ama Allah'ın
zatî tabiatı konusunda sorgulanması karşısında, Musa'nın kaçamak şekilde verdiği
cevaba itiraz etmek için, firavun çevresindekilere "Duydunuz mu?" (Kur'an,
XXVI, 25) dedi. O zaman Musa "O,
sizin rabbiniz ve atalarınızın da rabbidir" dedi. Firavun bundan dolayı
Musa'yı deli olarak kabul edecektir. Firavun, Tanrısal Zat'ın tasviri için bir
örnek istemişti, Musa da ona, O'nun eserlerinden bahisle cevap vermişti. Bunun
üzerine Firavun "Size gönderilen
peygamberiniz cinlenmiş" dedi.
Özellikle Kur'an'daki Musa kıssasına göre,
simgecilikten temel örnekler. şimdi simgenin yöntemini açıklamak üzere
seçtiğimiz örneğe gelelim. Ru'yetleri yorumlama ilmi bizim için her tür
simgenin değerini belirtir; zira ru'yet, gaybî haberin bir parçasıdır. Her şey
üzerinde hükümranlık ve tesirle ışığın her şey üzerindeki izharı veya tezahürü
gibi, karşılıklı benzeşimleri ve ortak bir manevi düşünceye katılımları
yüzünden, rüyette, güneşin de hükümran bir hükümdar olarak yorumlanması gerektiğini
görmüyor musun? Ay, bu hükümdarın bakanını temsil edecektir; zira güneş bizzat
olmadığında ışığını dünyaya ay sayesinde yayar; üstelik hükümdar, hükümdarın şahsiyetini
hiç görmeyen tebaa üzerinde kendi tesirini salt kendi bakanı aracılığıyla
hissettirir... Bu türden simgelerin yorumlanabildiği farklı şekilleri tüketmek
imkansızdır. Yalnızca, semavi manevi alemin bazı varlıklarının güneş, ay ve yıldızlarla
simgelendiğini söylemek istiyorum; bağlantı noktası ışıktan başka bir özellik
arzettiğinde, diğerleri farklı simgelerle temsil edilebilir[2]...
[1]En'am suresi'nin 75-83. ayetleri, İbrahim'i, atalarının putperestlik
kültünü reddederken ve Allah arayışına çıkarken gösteriyor. "Onu gece orttüğü zaman, bir yıldız
gördü ve 'işte benim rabbim' dedi." Ama Gece kaybolur. Ay ve güneş
için de durum aynıdır. O zaman Allah'ın yaratılmışın ötesinde olduğunu ve yalnız
O'nun daimi olduğunu anlıyor.
[2]Gazali: Mişkatül Envar, ikinci
bölüm. R. Deladrière'in Le Tabernacle des
Lumières başlığıyla çevirdiği kitap, le Seuil, Paris, 1981.
[Eva de Vitray Meyerovitch, Anthologie du soufisme'den (Paris, Albin Michel, 1995) Mete Çamdereli tarafından türkçeleştirilmiş ve Hece Dergisi ile Düşünce ve Dil başlıklı derleme kitapta yayımlanmıştır]
[Eva de Vitray Meyerovitch, Anthologie du soufisme'den (Paris, Albin Michel, 1995) Mete Çamdereli tarafından türkçeleştirilmiş ve Hece Dergisi ile Düşünce ve Dil başlıklı derleme kitapta yayımlanmıştır]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder