21 Kasım 2013 Perşembe

yazınsal iletişimi anlamak

Yazınsal iletişim, iki terimi bir araya getirir: yazın ve iletişim. Yazın ve iletişim terimleri birbiriyle doğrudan ilişkili, birbirine sıkı sıkıya bağlı iki terim; kendi içlerinde değişik işlevleri, değişik kavram alanları, değişik kullanım düzeyleri olan iki terim. Biraradalıklarıyla başka çağrışımlara kapı aralayan ama nasıl bir anlam alanına karşılık geldiği tam olarak anlaşılmayan ya da, en azından, anlaşılmasında güçlük çekilen bir terim; bir başka deyişle, ‘yazın’ ve ‘iletişim’den kurulu ama salt yazın ve iletişim olmayan, kimi kavramsal göndergelerinde kendilerini ötelemeden kendileri olan bir neoloji, bir birleşkebirim[i], ya da iletişim bakışıyla iletişimin edebiyat bakışıyla edebiyatın bir inceleme alanı.

Yazın teriminin kavramsal yapısı kendiliğinden bir iletişim’i gerektiriyor ama kendi içinde birkaç başlığı da kuşatıyor: edebiyat, sanat, kültür, bilim,... Yazın’ın bu kuşatıcı kavram alanı yazınsal iletişimin kavram alanını da kuşkusuz doğrudan etkiliyor. Durum bu olunca, bu kez iletişim’in içlemindeki terimler -kişilerarası iletişim, siyasal iletişim, marka iletişimi, reklam iletişimi, kurumsal iletişim,…-  yazın’ı ve yazın’ın içlemini kuşatıyor.

Yazınsal iletişimi anlamak ve anlamlandırmak için, öyleyse, yazın ile iletişim terimlerinin karşılıklı etkileşimini açımlamak ve, bu yapılırken, yeni bir birleşkebirim olarak yapılanan kavramsal alanın sınırlarını belirlemek gerekir. Yazın ile iletişimin birinin diğerine göre konumunu, bakışımlı ve/ya da bakışımsız niteliklerini ayırt edebilmek için her iki terimin kavram alanlarına kısmen de olsa nüfuz etmek ve karşılıklı etkileşimlerine doğru bir yolculuk yapmak kaçınılmaz görünüyor. Yazından başlayalım ve iletişime yazın cephesinden bakmaya çalışalım önce.

Yazın ve yazın cephesinden iletişim

Yazın, başlangıçta yazı ile irtibatlı gibi görünse de daha çok onsuz imgelenen bir kavram alanı olarak karşımıza çıkar. Yazın bağlamında yazı, daha çok edebi metinleri çağrıştırsa da, edebi metinlerin olmazsa olmazı değildir. Yazısal olarak üretilmeyen edebi metinler de yazınsal metinlerdir. Yazısal olsun ya da olmasın edebi nitelikli metinler yazın kapsamında daha bütüncül bir söz üretimini kapsar. Edebiyat, sanat, kültür, bilim gibi bir dizi konuyla doğrudan ilişki kurabilen yazın, edebiyat teriminin söylemini genişleten bir terimdir.

Edebiyat, salt insanın söz üretimindeki güzel arayışına kapılarını ardına dek açmış ve güzelliği her cephesiyle içkin dilsel araçlara tutunmuş bir sanat güzergahıdır[ii]. Edebiyatın tür sınıflandırmalarının dışında kalmış kimi güncel polemik yazıları, genel anlamda gazete yazıları, propaganda konuşmaları, sinema filmleri, belki röportajlar, biyografiler ya da duvar yazıları edebiyatın dışında kalsa da pekala yazınsal olanın içine alınabilecektir[iii]. Öte yandan şarkı sözleri şiire nispet eden bir edebi tür olarak değerlendirilmezken, yazının kapsamını rahatsız etmeyecektir. Bu durumda yazın, Türkçenin arılaşması çabalarında önerildiği şekliyle salt edebiyatın sözcük karşılığı değil, aynı zamanda edebiyat, sanat, kültür, bilim çerçevesini içkinleştirecek şekilde değerlendirilmelidir.

Yazının Türkçede literatür denilen alanlara, bilimsel ve sanatsal alanlara dönük anlamsal ve kavramsal birikimi de içselleştirdiği düşünülürse en az edebiyat kadar ya da edebiyatı aşan biçimde tümükapsayıcı bir nitelik taşıması doğaldır. Bir şemsiye terim olarak yazının edebiyatı, literatürü, sanatı, poetikayı, bilimi temsil etmesi edebiyat’ın, literatür’ün, sanat’ın, poetika’nın, bilimin tek başına yazını temsil etme kabiliyetinden daha kapsamlı görünmektedir. Yazının bu görünümü, onun derç ettiği kurucu alanların -edebiyatın, literatürün, sanatın, poetikanın, bilimin, …- işlevsel olarak yazınla karşıtlaşması, ama aynı zamanda yazından bir cüz olmaları sayesindedir. Yazının kapsamının genişliği yüzünden edebiyattaki edep’i, literatür’deki harfi, poetikadaki inşatı yazın’da özgül olarak aramak ya da onları yazının biricik karşılığı gibi görmek elbette imkansızdır; ancak kökensel kurguları dışında gönderme yaptıkları kavram alanlarına yazın’ın kolaylıkla karşılık gelmesi mümkündür ve anlam alanlarının yazın tarafından belirlenmesi de uygundur.

Yazın sözlüksel düzeyde genel olarak ‘düşünce, duygu, olay ve imgeleri güzel ve etkili biçimde anlatan söz sanatı’ olarak tanımlanır. Terimin kavramsal alanı başkaca tanımlamaları da beraberinde getirir: anılan söz sanatının ilkelerini, kurallarını ve bu yolda oluşturulmuş ürünleri inceleyen bilgi dalı; herhangi bir çağda bir dilde yaratılmış sözlü ya da yazılı, sanat değeri taşıyan yapıtların bütünü; herhangi bir bilim dalıyla ilgili yazı ve yapıtların tümü[iv]… gibi.

Görüldüğü üzere, yazın’ın kavram alanını betimleme çabası tekil bir anlam alanına gönderme yapmıyor. Öyle olmuş olsaydı, söz sanatına dönük tanımlamalar, daha çok iknaya dönük söz üreten retorik (sözbilim) ile karıştırılır, kuramsal boyutuna gönderme yapan tanımlamalar ise poetika (yazınbilim) ile bütünleşebilir. Yazın’ın retorik ve poetika ile doğrudan ilişki kurabileceğini sezdirmişken olgusallığını da yazınsallıkla ilişkilendirmek doğru olur. Yazınsallık (littérarité), çünkü, gerek yazınbilimi (poetika)[v]


gerekse sözbilimi (retorik)[vi] yazın ortamına getirir, sanat ve edebiyatı şemsiyesi altına alır. Durum bu olunca yazınsal ürün, yazılı, sözlü ya da görsel olsun, doğrudan metinsel bir ürüne gönderme yapar. Metinsel ürün söylemseldir[vii]; söylem metinlerde dil aracılığıyla vücut bulur, metinlerle ürer durur. Yazınsal olan metnin söylemsel yapısı ve/ya da yapısal niteliği yazın işleviyle belirlenmiş ve betimlenmiştir. Yazınsallık sayesinde estetize edilmiş bir metnin diğer metinler ya da metin türlerinden ayrılması,  onun özgül ve içkin söylemi vasıtasıyladır.



İletişimde yazın ve yazınsallık olgusu, iletişim şemalarına da konu olmuştur. İster doğrudan ister dolaylı ister istemli ister istem dışı olsun her ortam ve düzeyde gerçekleşen dilsel iletişim edimlerinde yazınsallık, kaynak ile hedef arasında işleyen sürece ileti boyutunda katılır. Altı öğeli ve altı işlevli

olarak bilinen Jakobson’un iletişim şeması[xv] da, koşut biçimde, gönderici ve alıcı arasında gidip gelen iletinin başat işlevini yazınsallık olarak belirler. Bu şemaya göre, gönderen, gönderilen, bağlam, ileti, bağlantı ve düzgü ile somutlanan iletişimin kurucu etmenleri, her birine karşılık gelecek şekilde anlatımsallık (coşku), çağrı, gönderge, yazın, ilişki, ve üstdil işlevlerine bürünür. İletişim sürecindeki metnin, yapıtın ya da alımla(n)ma konu-nesnesinin ürettiği yazınsal işlev[xvi] doğal olarak kendini salt 
edebi türlerin incelenmesi ile sınırlamaz. Tersine olarak edebi türler de, yazınsallıkta bağımsızlaşırlar; böylelikle insan edimine matuf tüm (doğal) dilsel işlevlere açılır ve düşsel ya da gerçek olan dildışı anlamlama alanlarına katışırlar. Sonunda her iletişim durumunda ve her iletişim düzeyinde, doğallıkla, yazınsal bir iletişim kavrayışına dönüşürler.

Tüm iletişim şemalarına[xvii] uyarlanması mümkün gibi görünen yazınsallık, kaynak ile hedef arasında karşılıklı işleyen bir iletişim sürecinin, bilgi taşıyıcı bir yapıt aracılığıyla öncelikle tek yönlü biçimde gerçekleştiği iletişim durumlarını telkin eder[xviii]. Her iletişim durumu kişilerarası iletişim ve kitle iletişimi çerçevesinde tek yönlü niteliğiyle gelişir. Bu iki çerçeveye etkileşimli ve katılımlı iletişim boyutu eklemlendiğinde iletinin yapısı değişir ve yazınsallık, edebiyat ötesindeki sınırlarını işletmeye başlar.

Çoğul boyutlu iletişim süreçleri artık çok değişken bir alıcı-hedef yelpazesini yazınsallık bağlamında çağrıştırır hale gelmiştir. Gönderici-kaynak’ın ilettiği iletiler kişilerarası iletişimde olduğu gibi yeterince bildik değildir artık; dönüşen mecranın özü doğrultusunda tam tersine simulatif ve kaotiktir. Kitle iletişiminde yanıt üretemeyen edilgen okur/dinleyici/izleyicinin bir iletişim bileşenine, örneğin reklama, reklamı yapılan bir ürüne dokunması, onunla ilgili acil yanıt ya da geri dönüş üretmesi anlamına gelir; bizzat kurguladığı mecrada -blog, microblog, sosyal ağlar,..- enformatif imkanlarını harekete geçirmesi ve gerektiğinde manipülatif sarmalını işletmesi iletişim sürecini belirler ve iletişimi yazınsallığın estetize edilmiş geniş boyutunda etkileşimli duruma getirir. Böylelikle, edebiyat, sanat, bilim ya da ötesinde gerçekleşen her iletişim durumu yazınsal bir metni üretmiş ya da, en azından, üretmeye aday demektir.

Yazınsal bir metin öncelikle yeterli düzeyde bir bilgi (connaissance) aktarımı yapar ve soyut/lanmış bir yapının tezahürü olarak dikkate alınır; kendisi içinde biricik ve nihai bir yapı arzeder[i]. Her yazınsal metin, türü ve işlevi ne olursa olsun, alımlayıcı için estetize edilmiş yazınsal göstergeler eşliğinde göndergesel bir içeriğe ve kuşkusuz alımlayıcıya dönük olarak, dildışı iletişimsel bir gerçekliğe gönderme yapar[ii]. Her yazınsal metinde kelimenin tam anlamıyla bir iletişim düzeyi vardır; ve kaynaktan hedefe metinler vasıtasıyla belli miktarda enformasyon (malumat) aktarılır. Yazınsal metin, gösteren bir anlamdır ve bu göstergenin gönderme yaptığı gerçeklik onun gösterilen anlamıdır. Yazınsal bir metindeki her sözce, enformasyon aktaran bir vasıta ve bir başka şeyi çağrıştıran bir belirti (index) olarak iki düzeyli işlev görür; doğrudan ve dolaylı (dolayısıyla devingen) bir iletişim gerçekleştirir. Enformasyonun alıcıya bilinçli ve iradi olarak aktarılması doğrudan iletişimdir; gösterilen anlam, bilinmeyen bir şeye gönderme yaptığındaysa dolaylı iletişim gerçekleşir[iii]. İletişim amaçlı bir metin yazınsal olunca metnin göndergeleri de yazınsallık içeriği ile yüklüdür. Sonuçta, iletişimin yazını ve yazınsallığı amaca ve mecraya dönük olarak yeğlenen kurmaca metnin yazınsal kurgusuyla doğrudan ilintilidir.

İletişim cephesinde yazın kendi başına değil, iletişim amaçlı bir kurmaca metnin eşliğinde işlev görür ve kurmaca metin iletişim ile iletişim bileşenlerinin lehine yazınsallaşır. Kurmaca metinler sayesinde iletişim de yazın da kendi başına değil, birlikte işlevselleşir. Yazınsallık perspektifinde nasıl iletişim yazının yansıtıcısı işlevini görüyorsa, iletişimsellik perspektifinde yazın da iletişimin konu ve amacını gerçekleştirici bir işlev görür; iletişimin içeriğini de koşullarını da dönüştürür.

İletişim ile yazının birbirine yakınlaşmasından doğan birinin diğerini dönüştürücülük işlevi belirlendikten sonra hemen hatırlamak gerekir ki, tüm iletişimsel ve yazınsal gerçekleşmeler, dil ve dil olgularının imkanları doğrultusunda dil ve dilin ürettiği söylemsel metinler aracılığıyla güncellenir durur.

Yazın ile iletişimin kavşağı: dil ve dil olguları

Yazın ile iletişimi her insan ediminde işlem yapabilen dil buluşturur ve ikiliyi öncelikle yazınsallık bağlamına sürükler. Yazının kaplamını açımlayan ve iletişimi doğrudan içkinleştiren yazınsallık, ancak biricik malzemesi dilin desteği ve ortaklığıyla yazınsal iletişim olarak ortaya çıkabilir[iv].

Öz niteliği öncelikle anlamlamak ve biricik işlevi de iletişim kurmak olan dil olmadan ne toplumun ne de insanların var olabileceği[v] öngerçeğinden hareketle yazının da iletişimin de, dilsiz olmayacağı, dilsiz işlemeyeceği, dilsiz kurgulanamayacağı, dilsiz sözcelenemeyeceği, dilsiz söylemleşemeyeceği aşikardır. Ayrıca, biradalıkları sonucu oluşan yeni kavramsal alanların -yazınsal iletişim ile iletişimsel yazının- kavşağında da dil ve dil olgularının bulunma gerekliliği yadsınmaz bir gerçektir.

Dil olguları, metinden hareketle söyleme ve sözceleme dek geniş bir alanı kapsar ve toplumun yaşamında serpildiği gibi yazınsallıkta serpilir. Yazınsallık için metin, metin için dilsel imge gerekir. Metnin kurucu öğeleri, toplumsal yaşamda işlem gören dilsel dizgenin göstergeleridir. Dilsel göstergeler tüm yaşam alanlarını kuşatan, tüm insanlık durumlarını dillendiren yapısal birimlerdir. Dil dizgesinin özgül kuralları içinde vücut bulan söylem, metnin kendiliğidir, ama bu kendilik dilsel göstergelerin birbirleri ardı sıra tutarlı gelişmelerine bağlıdır.

Jakobson’un iletişim şemasında yer verdiği oluk ya da yol öğesi, göstergelerin devingenliği ve kurgu metnin iç ilişkileri sonucudur. Kurgu-metnin göstergeleri kuşkusuz bir iletişimsel işleve kapı aralar. Bunu yaparken göstergeler, dilsel dizgenin buyurgan kurallarına itaat ederek peş peşe sıralanır, insan tekinin düşüncelerini, duygularını, edimlerini zihinlerde yeniden göstergeleştirirler. Yazın ve yazınsallık dilsel göstergeler aracılığıyla aynı şekilde gerçekleşir. Göstergeler dilsel düzeyde dönüştürülmüş kurgu yaşamın göstergeleridir. Yaşamın kendisi dilsel göstergedir; anlamlayıcılık işleviyle göstergekürede yol alırlar. Böylelikle her gösterge yaşamın imgeselleşmesini, gerçekliğin dilsel düzeyde ikincilleşmesini mümkün kılar. Yazınsallığın göstergeselliği ya da göstergeselleşmesi her yazınsal birimin -sinema, televizyon, heykel, reklam, kitap,..- kurgusallığına bağlı, kurgusallığıyla doğrudan ilgilidir.

Gösterge kurgusaldır ama her zaman bir anlamlamayı sözceler ya da bir söylemi anlamlar. Göstergenin kendisi doğrudan anlamlamadır. Her anlamlama dilsel bir göstergenin düzeylerini kesitler ve içkinleştirir. Anlamlama yoksa dilsel birim gösterge olmaz. Gösterge yoksa imgesellik donuktur. İmge ve simge üretmeyi soyutlama yoluyla elde eden dilsel gösterge anlatımını ve söylemini sözceleme yoluyla gerçekleştirir[vi]. Göstergenin -kuşkusuz dilsel göstergenin- kendi olmadan başkaca varoluşları mümkün kılan yapısı yazınsallığı çağrıştırır. İletişim süreç ve düzeneğine muhtaçlığı ise onu yazınsal iletişimin temel bileşeni durumuna getirir.

Yazın, tüm iletişim ortamlarında kurgusal anlama dayanan ve gerçeklik savı olmayan sanatsal bir yapıyı, dilsel bir yapıtı anıştırır. Bu yapıda kurgusallık ile yazınsallık birlikte varolur, birbirlerini tamamlarlar. Bu sayede yapıtın kendisi ve dolaylı olarak dili gerçek ifade değil kurgusal ifade olarak kabul edilir. Yazınsallık, bu noktada, yazınsal metni yazınsal olmayan metinden ayırmak için gerekli ve yeterli bir özellik olarak görülür. Yazınsallığı yazınsal olmayandan ayıran temel ölçüt sanatsal metnin dilidir[vii]. Tekil bir söylemi anlatılandırmayan yazınsal iletişim de yazın gibi örülebilir bir dil yumağı aracılığıyla dildışı gerçeklik düzleminde mevcut verileri ürün/yapıt içkin bir metinsel yapıyı ilham eder; düzenlenişi, oluşumu, biçimlendirilişi, yapılandırılışı, kurgusallığı yazınsallığı sayesinde alımlanır. Yazınsal iletişimin yazınsallığıysa bir iletişim durumunda kodlanmış dilin kurgulanmasıyla mümkün olur.

Yazın ile iletişim, yazınsal iletişim bağlamında, dil ve dil olgularının hamiliğinde buluşmaya, yazınsallıkta vücut bulmaya yazgılı, yazınsallıkta boy vermeye mahkumdur. 

Sonuç

Buraya dek, iki kurucu terimi -yazın ve iletişim- kendi için ve kendisi içinde bir karşıtlaştırma yoluyla betimlemeye çalıştık. Yazınsal iletişimde dil olgusunun varlığını ve dil dizgesinin işlevini göz ardı etmenin mümkün olmadığını gördük. Aynı zamanda, yazın ile iletişimin içlemlerini oluşturan bir dizi terim ve kavramın -edebiyat, sanat, güzellik, veri, bilgi, kod, oluk, gönderge, ritm, imge, uzam, zaman, retorik, poetika gibi olgular- ayrı ayrı yeniden ele alınması ve derinliğine tanımlanması gerektiğini gözlemledik. Ama burada bunları açamadık; yalnızca yazın, iletişim ve dil olgularına odaklanmaya gayret gösterdik. Onları yazınsal iletişimin kurucu dilsel birim ve terimleri olarak önemsedik ama yazınsal iletişim bağlamında açımlanmalarını bir başka çalışmanın konusu olarak bir yana koyduk.

Yazın ile iletişimi karşıtsal bir yaklaşımla ele alınca, onları buluşturan kavşağın dil olduğunu ve dilin yazınsal iletişim bağlamında işlerliğini yazınsallık’a borçlu olduğunu vurguladık. Yazın ve iletişimi dil yoluyla buluşturan ve yazınsal iletişimde başat terim olarak öne çıkan yazınsallık, bu noktada hiç kuşkusuz, işleyebilmesi için kaynak ile hedef arasında bir iletişimin kurulmasını gerektirir. Kurulan iletişim, iletisinin yazınsallığı sayesinde yazınsal iletişim sürecine katılır. Hangi iletişim durumunda olursa olsun iletisi doğrudan yazınsal metin olan yazınsal iletişim, dilsel iletişimin özel bir değişkesi[xxvi] olarak karşımıza çıkar. Öte yandan, yazınsal iletişim terim düzeyinde ‘iletişimin yazını’ndan daha öncelikli gibi görünürse de yazınsal iletişimin kavramsal cephesinden bakınca durum değişir ve daha çok ‘yazının iletişimi’ne dönüşür. Genel bir iletişim şemsiyesi altından bakılınca da ‘iletişimsel yazın’ ya da ‘iletişimin yazını’ biçiminde ele alınmayı hak eder. 

Sonuç itibariyle, yazınsal iletişim, her ne kadar iki alanı -yazın ve iletişim- cem eden kapsayıcı bir üst-alan gibi görünse de, iletişimin yazınından çok yazının iletişimini ya da açık deyişle yazınsal yapıt ve türlerin iletişimini ifadelendirdiğini teslim etmek gerekir. Edebiyattan yola çıkan yazınsal iletişim ister istemez okur-yazar, okur-yapıt, yazar-yapıt gibi okur-yapıt-yazar arasında seyreden karşılıklı bir iletişimi çağrıştırır ve doğası gereği estetik kaygı ve kurguları önceler. Halbuki iletişim cephesi hiç de azımsanmayacak bir yazınsallıkla doludur. Bir reklamın sloganından bir film senaryosuna ya da bir belgeselden herhangi bir görsel iletişim tasarımına dek tüm iletişim eylem ve edimlerinde yazınsallığın öne çıktığı kolaylıkla görülür. İletişimsel işlem sürecinde hedef alımlayıcıya dönük olarak belirlenen sonul amaçlar -sadece anlamın iletilmesi örneğin- başkalaşsa da ve üretilen söylemler tümüyle edebiyat niteliği taşımasa da, yazınsallık niteliği taşıdıklarından iletişimin yazınsal/lık boyutunu var ederler; doğrudan iletişimden yola çıkan bir yazınsal iletişime de konu olurlar. Bir reklam sloganının şiirselliği, bu durumda pekala iletişimin yazınsal boyutunu işgal eder ve doğal olarak bir iletişimsel yazın nesnesi oluverir. Açıktır ki iletişim yazınsız, yazın da iletişimsiz yapamaz; yazınsal iletişimse, yazınsız ve/ya da iletişimsiz işlem yapamaz.

Son tahlilde, yazınsal iletişimde yazınsallığı belirleyen estetik veri ve olgular, hem iletişim hem de yazınsallık için birincil ve vazgeçilmezdir. Sözün özü, dilsel düzlemin ürettiği derin yapıdaki anlam koduyla edebiyatın yüzey yapıda ürettiği estetik kodu göz ardı ederek iletişimin yazınsallığını ya da yazınsal iletişimin içlemini alımlamak ve/ya da iletişimdeki yazınsallık söylemini yazınsal iletişim içinde değerlendirmek mümkün değildir[i].



[1] Birleşkebirim, birbirinin yerine geçemeyen ama bir araya gelerek başka bir anlam alanına karşılık gelen iki ya da daha çok anlambirimle örülü çok bireşimli ya da türetilmiş sözceler olarak tanımlanabilir. A.Martinet’nin ortaya attığı bu terim, öncelikle bileştirme ve türetme yoluyla elde edilen dilsel birimlere gönderme yapar. Bak. André Martinet, Eléments de linguistique générale. Paris, Armand Colin, 1980, s.131-134.

[1] Mete Çamdereli, “Yazınsal İletişim: Edebiyatın İletişimi mi yoksa iletişimin edebiyatı mı:”, Yedi İklim, Sayı 233, 2009. s.39.

[1] Yazınsal yapıt edebiyata özgü olmayan unsurlar içerir. Kitle iletişim araçları onları tartışmasız biçimde çizgi romanlarda, filmlerde, belki çeşitli olaylarda görme imkanı verir… Edebiyatın kendine özgü dili ve söyleyişi (langage) vardır. Rus biçimcileri onu yazınsallık (littératurité) adı altında izole ederek incelemeye çalışmışlardı.  Jakobson ona poetika dedi. Poetika bu soruna yanıt üreten bir analizdir ama ben, özellikle poetikanın kısıtlarını engelleyecek şekilde ve sözlü bir iletinin sanat yapıtı haline gelebilmesini göz önünde bulundurarak ona retorik diyeceğim… Roland Barthes, Le Bruissement de la langue Essais Critiques IV, Paris, Editions du Seuil, 1984, s.141,142.

[1] Beşir Göğüş, Yazın Terimleri Sözlüğü, Ankara, Dil Derneği Yayınları, 1998, s.131.

[1] Yazınbilimin konusu yazın değil, yazınsallıktır. Roman Jakobson’dan akt. Mehmet Rifat, XX. Yüzyılda Dilbilim ve Göstergebilim Kuramları, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 1998, Cilt 2, s. 262.

[1] Sözbilimin konusu, söylemin ikna etme amacıyla kanıtlar yaratma, kanıtlar düzenleme ve bu amaçla söz sanatları oluşturma tekniklerinin incelenmesidir. Mehmet Rifat, Açıklamalı Göstergebilim Sözlüğü, İstanbul, Türkiye İş Bankası Yayınları, 2013, s.207.

[1] Söylemsellik (logos’a da, dil düzey ve düzlemlerine de gönderme yaptığından), aynı zamanda, bilim ile sanat/edebiyatı kendine özgü söylemleriyle buluşturur. Bilim için dil salt bir araçtır; bilimsel işlemlere uygun biçimde net, saydam, kesin, olabildiğince yansız olmayı önceler. Edebiyat içinse dil, elverişli bir araçtır; toplumsal ya da duygusal bir gerçekliği biçemsellik gözeterek anlatılandırmaya çalışır. Edebiyat dilin bütün sorumluluklarını üstlenmeye çalışır; çünkü bilim dile ihtiyaç duyar ama edebiyatın olduğu gibi dilin içinde değildir. Aynı bedende değildirler, aynı arzuyu taşımazlar. Barthes, a.g.e., s.12,13.

[1] Metin türleri için bak., Zeynel Kıran ve Ayşe (Eziler) Kıran, Yazınsal Okuma Süreçleri, Ankara, Seçkin Yayınları, 2000, s. 17-28; ayrıca bak., Hans Dieter Zimmermann, Yazınsal İletişim, çev. Fatih Tepebaşılı, Konya, Çizgi Yayınları, 2001, s. 83.

[1] Mehmet Rifat, Açıklamalı Göstergebilim Sözlüğü, İstanbul, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2013, s. 245-247

[1] Hans Dieter Zimmermann, Yazınsal İletişim, çev. Fatih Tepebaşılı, Konya, Çizgi Yayınları, 2001, s. 70.

[1] Metnin anlamı için metnin niyetine bakmak yeterlidir. Burada kolaylıkla Umberto Eco’ya gönderme yapılabilir. Eco da niyeti okur, yazar ve metin üçlemesine yerleştirir ve her niyetin kendi ile sınırlı olduğunu, anlamlama için artık yazardan çıkmış metnin kendi niyetinin yazardan bağımsız olduğunu ifade eder. Bak. Mehmet Rifat, XX. Yüzyılda Dilbilim ve Göstergebilim Kuramları, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 1998, Cilt 2, s. 253-255.

[1] Yorumlama bir okuma, alımlama ve anlamlama çabasıysa önemsenmek değerindedir. Hermönetikten poetikaya dek uzanan kulvarda, çözümleme, metin açıklaması, metin tefsiri gibi bir dizi kullanımına tanıklık edilir. Todorov tüm bu terimlerin yalın biçimde ‘eleştiri’ terimiyle karşılanabileceğini belirtiyor ve her yorumlama işleminin değerli olduğunu ya da kendi değeriyle techiz edildiğini ifade ediyor ama salt eserin kendisine bağımlı bir yorumlama girişiminin imkansızlığını da vurgulamaktan geri durmuyor (Tzvetan Todorov, Qu’est-ce que le structuralisme? 2 Poétique, Paris, Editions du Seuil, 1968, s.16-17). Yorumlamanın kavram alanını içkin olan ‘eleştiri’ teriminin yazınsal düzeydeki konumunu ayrımsayabilmek için ayrıca bak. Ömer Lekesiz, Kuramdan Yoruma Öykü Yazıları, Selis Yayınları, İstanbul, 2006, s.107-115 ya da eleştirinin işlevi ile ilgili daha genel bir tanımlama için bak. a.y., s.7-17.

[1] Ioana Vultur (EHESS et CRAL), “La communication littéraire selon Paul Ricœur”, Fabula / Les colloques, L’héritage littéraire de Paul Ricœur, URL : http://www.fabula.org/colloques/document1932.php. Erişim Tarihi: 08 Eylül 2013.

[1] Tzvetan Todorov, Qu’est-ce que le structuralisme? 2 Poétique, Paris, Editions du Seuil, 1968, s.16.

[1] Roman Jakobson, Essais de linguistique générale, Paris, Editions de Minuit, 1963, s. 209-249.

[1] Yazın işlevi ya da yazınsal işlev, bildirinin kendisine dönük olduğu, yazınsal (şiirsel, sanatsal) özellik taşıyabilme kaygısı güttüğü, kendisini dilsel açıdan ‘değerli’ kılmaya çalıştığı durumlarda gerçekleşen işlevdir. Yazın işlevi yalnızca yazınsal nitelikli metinlerde değil, üslup kaygısının görüldüğü bütün metinlerde, sözcelerde, tümcelerde karşımıza çıkabilir. Mehmet Rifat, Açıklamalı Göstergebilim Sözlüğü, İstanbul, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2013, s.243.

[1] İletişim süreçlerini betimleme gayreti içinde olan iletişim modelleri konusunda yalın bilgi için bak. Mete Çamdereli, İletişime Giriş, İstanbul, 2008, s.33-48.

[1] Mete Çamdereli, “Yazınsal İletişim: Edebiyatın İletişimi mi yoksa iletişimin edebiyatı mı:”, Yedi İklim, Sayı 233, 2009. s.39.

[1] Tzvetan Todorov, a.g.m., s.15.

[1] Mete Çamdereli, a.g.m., s.39.

[1]Jaroslav Frycer, “La Littérature comme acte de communication”, Etudes Romanes de Brno, Sayı 9, 1977, s.26-28, in http://digilib.phil.muni.cz/bitstream/handle/11222.digilib/113068/1_EtudesRomanesDeBrno_15-1984-1_2.pdf. Erişim Tarihi: 08 Eylül 2013.

[1] Mete Çamdereli, a.g.m., s.39.

[1] Emil Benvéniste, Genel Dilbilim Sorunları, çev. Erdim Öztokat, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 1995, s.198.

[1] Sözcelem bireyin dili söyleme dönüştürmesini gerektirir. Sözcelem bireysel bir kullanım edimiyle dilin işleyişe geçirilmesidir. Emile Benvéniste, s.139.

[1] Cemal Sakallı, Karşılaştırmalı Yazınbilim ve Yazınlararasılık/Sanatlararasılık Üstüne, Ankara, Seçkin Yayınları, 2006, s. 106,107. Yazınsallığı ve kurgusallığı yazının temel özelliği olarak kabul eden, dolayısıyla da yazını monolog ve özerk kabul eden bir tanımlama, yapıt-içkin alında çalışır. İçerik olarak; izlek, konu, motif, simge; biçim olarak hece bilgisi, biçem bilgisi ve yazın bilgisi, yapıt-içkin alanlar olarak sıralanır. Yazın geniş anlamıyla toplumsal iletişim ve diyalog aracı olarak tarihsel, toplumsal, siyasal işlevleriyle tanımlandığında, araştırma örneklemi ve yöntemleri de metin odaklılıktan metin bağlamlılığa doğru genişler. Aynı, s. 114.

[1] Jaroslav Fricer, “La ‘Situation’ dans la communication littéraire”, Sborník prací Filozofické Fakulty Brněnské Univerzity Studia minora facultatis philosophicae universitatis Brunensis L6, 1984 (Etudes romanes de Brno XV)1984, s.9. in URL: http://www.phil.muni.cz/plonedata/wurj/erb/volumes-11-20/frycer84.pdf, Erişim Tarihi: 08 Eylül 2013.

[1] Mete Çamdereli, a.g.m., s.40.


(*) Sıralı Sırasız, İstanbul, Ketebe Yay., 2021.

(*)[I. Uluslararası Medya Çalışmaları Sempozyumu'nda (Antalya, 20-23 Kasım 2013) sunulmuş bildiri]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder