2 Şubat 2012 Perşembe

neden aşka düşersin?


Neden aşka düşersin?
·

Necip Mahfuz

Türkçesi: Mete Çamdereli

Benim bilmediğim eski zamanlara ait bir hikayedir bu.
Zaviye yapılmış ve Şeyh Amel el-Mehdi de o zamanki imamı olmuştu.
Şeyh sabah ezanını okumak için minarenin şerefesine çıkmış ve zaviyenin karşısındaki evden gelen bir sesle irkilmişti. Sesin geldiği yöne baktı. Bir kadının pencereyi açtığını gördü. Yanında bir adam vardı; kadının yardım çağrısına engel olmak için eliyle ağzını kapatmaya çalışıyordu. Adam sonra kadını içeriye çekti, gaz lambasının ışığına doğru sürükledi. Elinde tuttuğu bir şeyle kadına vuruyordu. Aldığı darbelerden bitkin düşen kadın  olduğu yere yığılıp kaldı. Şeyh, erkeği tanıdı, kadını da.
Kadın, bir aşçının dul karısı Sett Sakine’ydi. Adamsa, bir odun deposunun sahibi muallim Muhammed el-Zemr.
Şeyh Amel el-Mehdi dondu kaldı. Muallim pencereyi kapatana dek, gizlendiği karanlıkta korkudan tir tir titredi.
- Kadının hayatına son verdi, diye mırıldandı o sırada.

Sesi onu ele vereceğinden sabah ezanını okumadı.
Bir cinayet bu! Muallimi bu saatte dul kadına getiren ne? Bu basit bir cürüm değil! Merhamet et bize ey rabbessemavati vel arz!
Helezonî merdiveni güçlükle indi, sırtını minbere dayayarak yere oturuverdi. Müminler gelmeye başladı. Onu o halde görüp de endişelenenler sordular:
- Seni neden duymadık Şeyh Amel?
- Biraz rahatsızlandım, vallahü alem, diyebildi soluğu tıkanarak.
Zaviyenin yapımında gereken parayı muallim Muhammet el-Zemr bağışlamıştı. Onu oraya imam olarak seçen de, ücretini tespit eden de oydu. Şeyh bütün bunları hatırlıyor ve kendi kendine, “ne ağır imtihan bu bana ey rabbel alemin!” diyordu.
Şeyh, üç gün boyunca kimselerle konuşmadan evinde kaldı. Cinayetin haberi bütün mahalleye yayıldı ve Sett Sakine’nin, yatak odasında geceliğiyle öldürülmüş olarak bulunduğundan herkesin haberi oldu. Tahkikat başladı ve Şeyh Amel de celp edilenlerin arasında yer aldı.
- Ezan okuduğunuz sırada dikkatinizi çeken herhangi bir gürültü ya da bir çığlık duydunuz mu? diye sordu ona tahkikat memuru.
- Rahatsızdım, bu gece ezan okumadım, diye cevap verdi Şeyh.
- Peki, kurbanın komşusu olarak, onun biriyle ilişkisi olup olmadığı konusunda bir şey biliyor musunuz?
- İffetli bir kadındı. O kadarını biliyorum.
Kendi kendine “günaha girdim!” diyerek sorgunun yapıldığı odadan ayrıldı.
Üzüntü ve acz içinde gözyaşlarına boğuldu.
Tahkikat sırasında birkaç mücevherin çalındığı görüldü. Kuşkular, kurbanın evine düzenli olarak gelen elbise temizleyicinin çırağına yöneldi. Evi arandı ve mücevherler orada bulundu. Genç adam cinayetle suçlandı.
Her şey çok mantıklı görünüyordu, ama cinayet haberlerini dikkatlice takip eden Şeyh Ahmet içinse öyle değildi.
Kendini helak ediyor, sinirleri dayanmıyordu. Çok dindardı ama cesareti kesinlikle dindarlığı düzeyinde değildi!
Üzüntü ve sıkıntı yüzünden gitgide sağlığı bozuldu ve sinirleri yıprandı.
Bir gün, eski bir çeşmenin önünde muallim Muhammed el-Zemr ile karşılaştı. Her zamanki gibi elini sıktı. O an bir yılanı tutmuş gibi irkildi ve muallim Muhammed’e alışılmadık bir şiddetle gözlerini dikti.
- Senin neyin var Şeyh Amel? diye sordu muallim.
- Allah seni gördü! diye cevapladı Şeyh.
Şaşıran adam:
- Ne demek istiyorsun? Hasta mısın sen? dedi.
- Cinayeti sen işledin, katil! diye bağırdı.
Ardından hızlıca zaviyeye girdi ve sürgüleri sıkıca iterek kendini oraya hapsetti. Ne ailesiyle ne de başkasıyla konuştu. Kendi hapishanesinde iki gün kaldı.
Üçüncü gün, güneş batarken, mahalle sakinleri onu minarenin şerefesinde görünce şaşırdılar. Ama o ne öyle
Şaşkınlık içinde bakışlarını ona çevirdiler. Kalabalıktan nidalar yükseliyordu:
- La havle vela kuvvete illa billah!
- Bu iyi adam tamamen çıplak!
- Şeyh Amel, Allah’ı tevhit et!
Şeyh, şerefede şişine şişine dolanmaya ve hırıltılı bir sesle terennüm etmeye başlar:
Aşkın yüceliğinde değilsen
Neden aşka düşersin?...



· Bu hikaye Hikayatı Haratina’nın (Mahallemizden Hikayeler - 1975) 44. anlatısıdır. Biz hikayeyi, Boutros Hallaq’ın Nouvelles arabes du Proche-Orient (Paris, Presses Pochet, 1989) adlı derlemesinden çevirdik. (ç.n.)




(Hece Öykü'de yayımlanmıştır)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder