23 Ekim 2016 Pazar

yeni medya ve din istismarı

Başlığımızdaki ‘yeni medya’ ve ‘din istismarı’nı tartışmadan önce terimsel tutamakları anlamakta yarar var. Bunu yapmak için, son yıllarda sıklıkla karşılaştığımız yeni medya terimine bakmak, ardından din istismarı teriminin kavram alanına süzülmek gerekir.
Yeni medya, en yalın ifadeyle, yeni iletişim ortam ve araçları demektir. Elektronikten dijitale uzanan gelişim sürecinde bilgisayar ile gerçekleşen pek çok ortam ve aracı -bellekler, internet, akıllı telefonlar, sosyal ağlar, bloglar, mikrobloglar, bulut teknolojisi gibi- dillendirmektedir. Mantığı ve kurgusu bildik/konvansiyonel medyanın iş ve işlemlerinin geliştirilmesinden ibarettir. Teknolojik gelişmeleri yanına alarak kendini şekillendiren yeni medya, aynı zamanda medyanın yeni teknolojik ve küresel koşullara ayak uydurma becerisinden ibarettir. İster bildik/konvansiyonel olsun, ister yeni olsun medya medyadır, medyanın yeni olması medyanın medya olmaklığını örselemez, engellemez, tersine medyayı daha da perçinler. Medya, tüm yeniliğiyle, etki ve yayılım alanını da geliştirmiş olarak küresel dünyayı kendi isterleri doğrultusunda yoğurmaya, küreselleşmenin ruhuna uygun biçimde dünyaya yön vermeye devam etmektedir. Ayrıca burada vurgulanması gereken önemli noktalardan biri de, Web 2.0 olarak adlandırılan gelişme ile birlikte interaktivitenin ortaya çıkmasıdır. Bu gelişme, pasif durumda olan kullanıcıların artık üreticiye dönüşmesine ve özellikle sosyal ağlar denilen mecralarda içeriğin kullanıcılar tarafından üretilmesine neden olur. Belki de yeni medyanın hayatımıza kattığı en önemli değişiklik kullanıcıların içerik üretiminde bizzat yer almaya başlamasıdır.

Yeni medyayı kısmen de olsa anlamaya çalıştıktan sonra din istismarı terimine geçelim. İstismar kelimesi arapça ‘semere’den geliyor. Semere, fayda üretme olgusunu, sonuçta elde edilen bir verimi ifade eder ve olumlu bir anlam alanı oluşturur. İstismara dönüştüğünde anlam alanı birden olumsuzlaşır. Semeredeki verim ve fayda, istismarda üretene dönük, kurgulayıcının yararına dönük hale gelir; üretenine fayda ama başkasına zarar veren bir kavramsallaştırmaya kapı aralar, doğrudan bireysel yarar ve çıkar sağlayıcı bir içerik kazanıverir. İyi niyeti kötüye kullanma ve sömürüye dönük her türlü çaba ya da girişimler istismar kapsamına girer. Din ve dinsellik öne çıkarılarak çıkar elde etme girişimleri ise din istismarı ya da dinin istismar edilmesi anlamına gelmektedir. Dinin bir kişi, bir grup ya da bir topluluğun çıkarına araçsallaştırılması ve araçsallaştırılmış din ile başkalarına tahakküm kurma girişimi de hep din istismarı olarak değerlendirilmek zorundadır. Din, bir fayda ve tahakküm aracı haline getirildiğinde tanrısal ilişkiden koparılarak insani bir tasarıma dönüştürülmüş demektir. Siyasetten ticarete, kültürden sanata dek bir dizi insanlık durumunda dini kullanarak kendine çıkar sağlayan bir istismarcı, dini kendi çıkarı doğrultusunda fütursuzca araçsallaştırıyor, kendi çıkarına özgü ladini bir din tasarımına dönüştürüyor demektir. Sözün özü olarak din istismarı, iyi niyeti, saf ve temiz duyguları, masum insanları din kisvesiyle ve dinden azami ölçüde yararlanarak aldatmak, yanıltmak, zarara uğratmak ve açıkçası istismar etmektir. 

Biz burada dinin istismar edilme boyutlarını, yeni medya özelinde değil de yeni medyayı da içerecek şekilde, genel medyatik ortamda dinin konumlanma biçimleri olarak anlamaya çalışacağız. Dinin nasıl istismar edildiğini anlayabilmek veya tartışabilmek için öncelikle medyanın dini nasıl konumlandırdığını anlamanın gerekliliğine inanıyoruz, şimdi bu sorunun yanıtını arayalım ve medyanın dini konumlandırma biçimlerine yönelelim.



(...)


Öte yandan, dinin medyatik konumlandırılmasının illa da istismar anlamına gelmeyeceğini vurgulayalım ama medyanın o kadar masum olmadığını, dini örgütlü ve örgütsüz biçimde istismar ettiğini ya da en azından istismar zemini oluşturduğunu gözden ırak tutmayalım. Geleneksel medyanın örgütlü yapılarıyla bilerek gerçekleştirdiği -dini sayfalar, ekler, diziler, filmler… gibi- yayın ve program içerikleriyle dini istismar etmesi örgütlü bir istismarı ortaya çıkarırken, yeni medya kullanıcılarının örgütsüz yapılarıyla bilerek ya da bilmeyerek bireysel olarak yaptıkları istismar ise örgütsüz istismara yol açmaktadır. Yıllardır sorulan -sakız çiğnemek orucu bozar mı gibi- magazinel sorular ve benzer minvalde yapılan yorumlar dinin örgütlü istismarını akla getirirken, kullanıcıların büyük ölçüde ayırdında olmadan yaptıkları gönüllü paylaşımlar ister istemez örgütsüz istismarın içeriğini oluşturur ve sahih dini bilgiyi medyatik düzeyde başkalaşmış ve semeresiz dini bilgi haline getirir. 

Yeni medya da, yeni bir etkin eğitimci olarak, istismara açık bağımlı kullanıcılarını yoğurup şekillendirme marifetini eksiksizce ifa eder; geleneksel medyanın asırlara sari kurumsallaşmış birikimini muti kullanıcı topluluklara yansıtmayı başarır ve din istismarının medyatik boyutlarını ölçülebilir olmaktan çıkarır. Yeni medya, böylece, doğru dini bilgiye ulaşmayı engelleyen mevcut medyatik duvarı kalınlaştırmış, din adına uçuşan bilgilere, din adına konuşan ağızlara ferah bir medyatik zemin oluşturmuştur.

Medyanın yaygınlaşmadığı günlerdeki bilgilenme şekli ve düzeyini hiç bir biçimde hatırlatmayan yeni medyatik bilgilenme düzeni, ürettiği medyatik kulluk dizgesi ve kaotik eğitici düzeneğiyle yeni bir medyatik cehalet inşa etme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Medyatik cehalet tehlikesine karşı dinin konumlandırılmasını, -istismarı bir yana bırakarak- öncelikle medyatik yarar üzerinden okumaya çalışmak ve dinsel konumlandırmaları medyatik teknoloji ve içerikler düzeyinde sorgulamak, dinsel bilgiyi doğru edinme ve doğru paylaşım ihtiyacını kaotik cehaletten arındırma imkanı sağlayacaktır. 

Medya da yeni medya da, sonuçta, bildik dini bilginin erozyonu ve dinsel yaşam pratiklerinin başkalaşması ve kuşkusuz istismarı noktasında bir tehdit, ama araca değil de amaca dönük tasarlandığında ve kullanıldığında, din ve dinsellik alanındaki mevcut bilginin doğru anlaşılabilmesi, semerelendirilmesi ve yayılabilmesi için bir fırsata dönüşebilecektir kuşkusuz[1]. Bunu öncelikle yapacak olanların, yani dinin doğru temsili ve konumlandırılmasından birinci derecede sorumlu olanların, din işlerini resmi olarak üstlenmiş kurumlar olduğunu da unutmamak gerekir. 


[1] Konu ile ilgili çözüm önerileri için geçen yıl yapılan Medya ve Din Sempozyumu Sonuç Bildirgesi’ne bakılabilir. Mete Çamdereli, Nihal Kocabay Şener, Betül Önay Doğan (haz.), Medya ve Din Tartışmaları Sempozyum Bildirileri, İstanbul, İstanbul Ticaret Üniversitesi Yay., 2015, s.314,315. 


(*) bu metin, 11-14 Ekim 2016 tarihinde İstanbul'da yapılan 9. Avrasya İslam Şurası'nda tebliğ olarak sunulmuştur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder