TAHİR BEKRİ
Türkçesi: Mete Çamdereli
İslam öncesi arap mitolojisinde, göksel varlık oldukları kabul edilen Asâf ve Naile, birbirlerini seven bir erkekle bir kadının isimleridir. Mekkeli arapların ululadığı ilahların bulunduğu Kâbe'nin içinde bir günah işlediler. O dönemdeki inanışa göre, tanrılar tarafından iki taş haline getirilerek cezalandırıldılar ve zamanla idolleştiler.
Anlamıyorum, diyor Ebul Kasım Şabbi (1909-1934), bu acıya maruz kalırlarken nasıl da tapılırcasına sevildiler. Yazgılarına duyulan merhamet, çağların silsilesi ve zamanın uzaklığıyla aşktan saygıya, sonra da putperestliğe dönüştü.
Aboul Kacem Chabbi, L'imagination poétique chez les Arabes, deneme-konuşma (arapça), Tunus, 1929.
MUTLAKIN HALLAÇLARI
Yıka saçlarını duru sabahlarla
Ve kurut kollarını yabani zeytinliklerde
Sıvayacak gece aşkını ak kille
Naile
Meskenimin çatısına
Eğildi yıldız yüzünü görmeye
Kim aşırdı aynanın kaygısızlığını?
Asâf
Gece kuşları burada
inşa ederler düşlerimizin tapınağını
bastırmayacağım asla çağıldayan sesini
Naile
Aç gözlerini tarlanın kenarlarında
Ve selamla şaşkın meyveleri
Ürkektir iç çekişlerimiz çalılıklarda
Asâf
Yay şalını gecenin yüreğine
Ve koy bahçeni ruhuma
Sığırcıkların terleriyle beslenen ağaç
Erteleyecek soluğumuzun destanlarını
Naile
Leyleğinin sıcaklığı
Bedenimin patikalarında terleyen
Saklar ulu yuvamızın heyecanını
Asâf
şefkatinin kolları
Aşacak müemmen şafağın hızını
Ve götürecek iki kanadı tapınağa
Naile
Demir almayı unutan şafağın hırsızı
Parıldayan sandal
Sokul birbirine sarılan parıltılara
Asâf
Salıver ırmağını
Pınar
Denizin kollarına atılsın
Naile
Göçebe yüreklerin hezimeti
kurtuluşudur
seyyar kumların
Asâf
Gece cezbettiğinde
çobanın gözkapaklarını
Yıldız
hallacı olacak düşlerin ya da kutup yıldızı
Naile
Geri dön ey sadık yıldız
Derbeder süvari
gider ıstırabı boyunca
Asâf
Mutlu tepe rüzgarın soyduğu
Uzak tut gözlerini suç izlerinden
Çiy katılır avare böğürtlene
Naile
Ateşten köylerin dönemecinde
Cansız odun
Canlandırır yaşlı küllerini
Asâf
Çiçeklenmiş badem ağacı
Kaçırdı ilkyazdan tebessümünü
Yalnız bulut karşılar tan ağartısını
Naile
Bir dağ olsaydım eğer
Bulut dolaştıracaktı okşayışlarını
Yağmur giderecekti sıkıntımı
Asâf
Düşler kuran palmiye cezbetti doruğunu
Taşlarını derer dağ
Ve ağaçlar
Kıskanç yar kara çalar ovaya
Naile
Ey maviliği semanın!
Günler tutuşturur korumu
Devşirir prens ayçiçeği taçyapraklarını
Kim öğretti sana güneşten hatırasını kaçırmayı
Asâf
Gece ve yokluğun bedeni
Sessizlik
Yont öldürülen sözlerimizi
Naile
Arkların unuttuğu kum
Nasıl ister teninden gözenekler
Ah! Toprak olsaydım...
Asâf
Nurlu kadın!
Meyus bir bahçedir
Cezbeli nar ağaçlarını çağıran
Naile
Nisyana sunulan üzümler
Yitirirler tatlarını
Ama hatırlarlar esrik yazı
Asâf
Ey müşfik buseler vahası
Suyun terkettiği kuyu
Kendini yakan bir ateştir
Naile
Ama çoban kavalına döner
tıpkı denizin kumsala
rüzgarın dağa dönmesi gibi
Le chant du roi errant, ss.79-86'dan
(Paris, L'Harmattan, 1985)
(Hece, Sayı 5, 1997)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder