umberto eco'yla söyleşi
François-Bernard Huyghe
Umberto Eco'nun romanesk yap›tlar› -özellikle sinemaya uyarlanan polisiye anlat›s› Gülün Ad› (1981)-, ona, büyük bir uluslararas› baflar› kazand›rd›; ama bu durum, italyan göstergebilimcinin, sanayi uygarl›klar›nda iletiflim sorunlar› ve Avrupa toplumlar›n›n evrimi üzerine yazd›¤› bir çok denemesinde gelifltirdi¤i düflünceyi de nisbeten gizledi. Eco, Courrier için yap›lan bu görüflmede izledi¤i yolun anlam›n› aç›kl›yor.
Efendim siz, göstergebilimcisiniz, gösterge sistemlerini inceliyorsunuz. Bu konu insanlar› ne bak›mdan ilgilendirebilir? Sizin yapt›¤›n›z türden çal›flmalardan pratik sonuçlar ç›kar›labilir mi?
Ben kendimi, göstergebilimciden çok, filozof olarak tan›ml›yorum ama genel göstergebilim, bugün art›k, felsefenin en önemli dal› haline gelmifltir. Göstergebilimciye, belki bugünkü kadar hiç ihtiyaç duyulmam›flt›r. ‹ki kutuplu bir dönemin sonuna geldik. Eskiden, iki de¤iflik kampta bulunan göstergebilimcilerden herbiri, karfl› durulan sistemi çözümleme ve elefltirme iste¤iyle ortaya ç›kt›¤› ölçüde, olup bitenler daha yal›n gibi görünürdü. Fakat flimdilerde, bar›flç› yollar› deneyerek, bazen de silah› ye¤leyerek yaflama hakk› isteyen birbirinden farkl› topluluklarla ve onca kültür, dil ve söylem tipiyle karfl› karfl›yay›z. Bu noktada, çeflitli iletiflim sistemlerini ya da çeflitli dünya görüfllerini, hiç de¤ilse kendi aralar›nda karfl›laflt›rmak, bana, daha gerekli gibi geliyor. Göstergebilim, bize, bu konuda yard›m edebilir. Ama onun dünyaya bar›fl› getirebilece¤ine, ne de Filozoflar Cumhuriyeti'nin kurulabilece¤ine inanacak kadar da saf de¤ilim. Göstergebilimcinin bak›fl aç›s›, ancak e¤itsel ve uygar bir rol üstlenebilir. Böylelikle belli bir görecelik, çeflitlilik ve hoflgörü anlay›fl›n› ö¤retebilir.
Genç kuflaklara çeflitli dillerin var oldu¤unu ve bizzat bu çeflitlilik düflüncesini anlatmak için, onlar üzerinde erkenden, yani üç ya da dört yafllar›ndan itibaren etkili olmak gerekir. Çocuklara, bir tavflan› belirtmenin çok çeflitli yollar›n›n oldu¤unu ve bir tavflandan söz ederken ayn› sözcü¤ü kullanmayanlar›n kesinlikle barbar olmad›klar›n› ö¤retmek uygun olacakt›r. Göstergebilim, yaln›zca dillerle de¤il, bütün kültürel sistemlerle ilgilendi¤i için, bu çocuklara, daha baflka giyinme ve beslenme biçimlerinin var oldu¤unu, çeflitli toplumlarda -ki bu toplumlar›n herbirinin kendilerine özgü anlay›fllar› vard›r- farkl› ritüel tutumlar›n bulundu¤unu ö¤retmede katk›da bulunabilecektir.
Bu, onlara hoflgörü ve anlay›fl› ö¤retme yoludur. Gelecek kuflaklardan her çocuk, çeflitli sistemleri göstergebilimcilerin gösterdi¤i hoflgörüyle de¤erlendirebilirse, harika bir ilerleme kaydetmifl olaca¤›z.
Bir dil ya da bir tek kültürün, insanlar› zorunlu olarak kardefl k›laca¤›na art›k inanm›yorum: Zira son iki yüzy›lda yap›lan en kötü savafllar, ço¤u kez, ayn› dili konuflan insanlar› yüzyüze getiren iç savafllar biçiminde gerçekleflmifltir.
Belli bir kültürel görecelik düflüncesi, polemi¤e yol aç›lmaks›z›n oluflmaz. "Kültürel görecelik" ile "evrenselcilik"i, do¤ru ya da yanl›fl bir biçimde, karfl› karfl›ya getiren bir tart›flmada yeriniz neresi olur?
Kültürel görecelik, dilden dine uzanan dünyay› de¤iflik tan›ma yollar›n›n bulundu¤unu ve bu yollar›n kendi aralar›nda ortak ölçüleri olmad›¤›n› savunur. Bu konuda uç sonuçlar elde edilirken, örne¤in, Hopi K›z›lderililerinin dilinde ifade edilen bir kavram› ‹ngilizceye çevirmenin ya da tam tersi, ‹ngilizceden Hopi diline çeviri yapman›n kesinlikle olanaks›z oldu¤u kan›s›na var›l›r. Mutlak kültürel görecelik iflte budur. Thomas Kuhn'un bilim konusunda dedi¤i gibi; bu bilimsel paradigmalar›n ortak ölçülerinin olmad›¤› do¤ru, ama bu, onlar›n k›yaslanamad›klar› anlam›na gelmez. Ptolemaios sistemi ile Kopernik'inkini ele alal›m: Bu sistemler gerçekten ba¤dafl›k de¤ildir, ama biz, onlar› birbiriyle karfl›laflt›rabilir; onlar›n kendilerine özgü ba¤›ms›z yap›lar›n› gösterebiliriz, böylelikle bir sistemden di¤erine nas›l geçebildi¤imizi de anlayabiliriz. Ay ya da dünya nosyonu, bu iki sistemde bütünüyle farkl› de¤ildir, onlar›n birbirlerinden farkl› biçimde hareket ettikleri düflünülse bile.
Göstergebilimsel yaklafl›m, kültürel antropoloji yaklafl›m› ya da kültürlerin çeflitlili¤iyle ilgilenen her yaklafl›m, k›yas yoluyla gerçekleflir. Söz konusu yaklafl›mlar, sistemleri mutlak farkl›l›klar içine çekmez, tersine k›yasa olanak tan›yan ortak noktalar ararlar; bulamad›klar› yerde farkl›l›klara sayg› duyarlar. Bence, kültürel görecelik ile evrenselcilik aras›nda çözülemez bir karfl›tl›k yok.
Baflka bir örnek verelim: a¤aç (bois)* , orman gibi yal›n nesneleri adland›rmak için, farkl› diller, farkl› kategoriler kullan›r.Sözgelimi, ‹ngilizce, malzeme olarak kullan›lan "bois"y› belirtmek için "timber" sözcü¤ünü, orman ya da koruluk anlam›na gelen "bois"y› belirtmek içinse "wood" sözcü¤ünü kullanacakt›r. Frans›zca, gerek içinde dolaflabildi¤imiz yerden, gerekse marangozun yararland›¤› malzemeden söz etmek için, bir tek "bois" sözcü¤ünü kullanacakt›r. Çeviri yine de mümkündür, zira iki farkl› dilin karfl›laflmas›n›n olabilirli¤i temeline dayan›r: Al›c› dil, çeviri ifllemiyle köken dilin anlat›m olanaklar›n›n en üst düzeyini korumaya ve bu düzeyi salt kendi terimlerinin içine tafl›maya çal›fl›r. Almanca'dan Frans›zca'ya çeviri yapabilmek için, Almanca'y› bilmem ve iki dilin hangi noktalarda farkl›l›k gösterdi¤ini yakalamam gerekir. Bu anlamda, çeviriden baflka evrensel bir dil yoktur.
Holizm, yani mutlak kültürel görecelik, bizi çevirinin mümkün olmad›¤› ve bir cang›l dilinde atom fizi¤inden sözedilemedi¤i, ne de Bat› dillerinde cang›l insan›n sorunlar›ndan söz edilebildi¤i kan›s›na götürecektir.
Bu simetrik yan›lg› do¤rultusunda, dilyetisinde tümellerin** bulundu¤una, bu tümelleri keflfetmenin mümkün oldu¤una ve dil çeflitlili¤inin bir tek dile indirgenebilece¤ine neredeyse inanacakt›k. Tümel kategoriler varsa e¤er, bunlar, "yüksek" ile "alçak" gibi z›tl›klard›r, veya "açl›k" ya da "tokluk" gibi bedenimizle ilgili düflüncelerdir. Daha da ileri gidecek olursak, nisbeten birbirlerine yak›n olan toplumlarda bile, iyi ve kötü nosyonlar› gibi farkl›l›k gösteren bir çok fleyi hemen farkederiz. Bununla birlikte bu iki nosyonu k›yaslayabilir ve ortak yönlerinin ne oldu¤unu görebiliriz.
Çevirinin e¤retilemeli oluflunu, alg›lanabilir bir dünya görüflünün görünümü olarak kabul edersek, bu, bize yol gösterici olacakt›r. Konuya salt kuramsal bir bak›fl aç›s›yla yaklafl›rsak çeviri yapamay›z; insanlar, herfleye ra¤men, birbirleriyle konufluyor, yaz›l› ya da sözlü olarak kendilerini ifade ediyorlar. Çeviri ya da çeviriye iliflkin olgular›n olanaks›zl›¤›, yan›lt›c› soyut bir bak›fl aç›s›yla ortaya konulabilir. Ama gerçek yaflamda insanlar, yine de yürür ve yaflarlar.
Kan›mca, UNESCO gibi bir örgüt, ne kültürlerin çeflitlili¤ini, aralar›nda anlaflamamalar› noktas›nda göklere ç›karmal›, ne de bütün dünyaya uygulanabilir tümel de¤erlerin do¤rulu¤unu savunmal›. Sorun, kültürleri iliflkilendirme sorunudur. Bir kültürde, eksiklikler, yanl›fll›klar ve biçimsel de¤ifliklikler olsa bile, o kültür, bütün olarak, di¤er kültürün kendine özgü terimlerine çevrilmeye elverifllidir. Bu eksiklikler, [çeviri iflleminde yaflanan bütün bilgi yitimlerine ra¤men, (çev.)] o kültürü hiç tan›mamaktan daha iyidir.
Ayn› sorunlar, ‹talyanca ve ‹spanyolca gibi birbirine çok yak›n olan diller için de geçerlidir. ‹talyanlar›n hepsi, ‹spanyolcay› az ya da çok anlad›klar›n› san›rlar. ‹spanyollar da öyle. Bununla birlikte, her iki dilde de aldat›c› yak›nl›klar söz konusu, yani karfl›t anlamlar› da içinde bar›nd›ran ifadeler var. Öyleyse bu yanl›fll›k ve yanl›fl anlama olas›l›klar›na karfl› dikkatli olmak gerekir. Bütün bunlar, uygulamada, bir ‹talyanla bir ‹spanyolun yeterince anlaflabilmelerini engellemez.
Anlaflma, ya da kültürlerin çeflitlili¤i bir sorun, bu konuda bir de¤er yarg›s› tafl›maksa baflka bir sorun. ‹yi ve kötü nosyonunun sistemlere göre farkl›l›k gösterdi¤ini yakalasak bile, iyi ve kötü hakk›nda karar vermemizi gerektiren bir zaman yok mu?
Bu, son derece önemli sorunlardan birisi. Bir gün bana, bu sorunlara toplumbilimci ya da ahlakç› gözüyle bak›p bakmad›¤›m sorulmufltu. ‹lke olarak cevab›m flu: Yamyaml›¤› makul gören bir kültürü, bir toplumbilimci gözüyle gözlemlemeliyim. Bu kültürde yamyaml›¤›n, nas›l iyi olarak görüldü¤ünü anlamaya çal›flmal›y›m. Ancak salt kendi yaflam›m konusunuda bir karara varmam gerekti¤inde, ahlaki bir bak›fl aç›s›n› benimsiyorum ve hemcinslerimi parçalayarak yemiyorum. Sorun, kültürler birbirleriyle karfl›laflt›¤›nda ortaya ç›k›yor. Yitik bir ormanda yamyaml›k yapan bir kabilenin bulundu¤unu ve bu kabilenin ülkemize göç etti¤ini varsayal›m. Onlar›n kültürlerine sayg› ad›na, bu insanlar›n yamyaml›k yapmalar›na izin mi vermeliyiz, yoksa bu ülkenin kurallar›na ters düfltü¤ü için, onlara bunu yapmalar›n› yasaklamal› m›y›z?
Bunlar, hoflgörülebilirin s›n›r›n›n ne oldu¤unu her defas›nda ortaya ç›kararak, olaya göre de¤iflen kimi durumlard›r. Bir kültür, k›zlar›n› çarflaf kullanmaya zorluyorsa, bu durum benim etnik konumuma bir zarar vermedi¤ine göre, onlara ülkemde bunu yapmalar›n›n niçin yasaklanmas› gerekti¤ini anlam›yorum. Ama bu kültür, hasta çocuklara kan nakli yap›lmas›n› reddediyorsa -baz› mezheplerdeki durum bu-, ülkenin yasalar› tehlikede olana yard›m etmeyi gerektirdi¤inden ortada bir sorun var demektir. Yamyaml›k yasaklanmal›, zira bu benim kültür sistemimi zorlar. Yamyaml›k yapan kifliye flunu söylemeliyim:"Benim ülkeme gelirsen, baz› kurallara katlanmay› kabul etmelisin." Hoflgörülebilir olan s›n›rlar› iyi belirlemek gerekir. Oysa, ›rkç›l›k, yamyaml›k, cinayet gibi gerçekten de "hoflgörülemez" olan fleyler de var.
Bir kültürün, ülkemde ritüel bir cinayet ifllemesini kesinlikle kabul edemem. Ama biri, bana, bu insanlar›n ülkesine, onlar› ritüel cinayetten al›koymak üzere gitmem gerekti¤ini ve oray› istila edip sömürgelefltirmemi söylese, çok flafl›r›r›m. Zaten sömürgecilik, baflkalar›n›n ülkesine "do¤ru düflünceler"i götürmek için gitmemiz gerekti¤i düflüncesine dayan›yordu.
Benzer sorunlar, ancak yaflanan duruma göre çözülebilir ve ço¤u kez de dramatik olur. ‹talya'da ritüel enfibulasyon*** yapan bir toplulukta bu sorun baflgösterdi. Bu topluluklar bize geldiklerinde güçlük ç›kt›, çünkü biz, enfibulasyonun hoflgörülemez bir uygulama oldu¤unu düflünürüz. Bu, bana, dramatik bir duruma örnek gibi görünüyor. Baz›lar›, onlar›n geleneklerinin gerektirdi¤i bu enfibulasyonun uygulanabilece¤i özel klinikler aç›labilece¤ini söylüyor. Bense, daha çok, enfibulasyonun hoflgörülemez oldu¤u kan›s›nday›m. Kabul edilmesi gerekenle, hoflgörülemez olan aras›ndaki s›n›r nerededir? ‹flte dramatik sorun bu noktada.
Bu soruya kesin bir cevap veremeyiz, aksi takdirde, gezegenimizi kuzey kutbundan güney kutbuna kadar istila etmeyi isteyebiliriz. Çünkü ölçütlerimizce kabul edilemez olarak de¤erlendirdi¤imiz, flu ya da bu grubun baz› gelenekleri de olabilir. Öyleyse bu sorunlar, bazen sonu üzüntüyle biten türlü olaylar›n nedeni olabilir.
Kültürel görecelik, bir tak›m tart›flmalar› beraberinde getiriyorsa da, buna hemen hemen simetrik olarak geliflen baflka bir görecelik de, medyalar›n getirdi¤i ve "kültürel endüstri", "kitle kültürü" ad›yla an›lan belli bir "dünya kültürü" formuna dayal› göreceliktir. Çok say›da entellektüel uzun zamand›r bu konuyu tart›fl›yor. Ya siz, "felaket habercileri" diye adland›rd›klar›n›zdan daha iyimser de¤il misiniz?
60'l› y›llardan beri, kitle kültürünü, inceleme zahmetine katlanmadan d›fllayan entellektüelleri elefltirdim. Kitle iletim araçlar›n› olumlu bir biçimde kullanabilece¤imizi vurgulad›m. Bugün, o döneme göre, biraz daha kötümserim, çünkü herkes gördü ki, ekonomik rekabet, televizyon pogramlar›n› kalite bak›m›ndan çok afla¤›lara çekti. Bu söyledi¤im biraz çeviri için de geçerli: Örne¤in, bir yandan çeviri ilkelerini iyi biliyoruz, di¤er yandan yaflanan gerçekli¤i görüyoruz; flöyle ki, çevirilerin yüzde sekseni, çarçabuk yap›ld›¤›ndan veya çevirmenlere düflük ücret ödendi¤inden çok kötü.
Unutmayal›m ki, kitle kültürü, ilerde Üniversite için yeni araçlar›n kullan›m› anlam›na gelebilir. Biz, kitle kültürünü, televizyon kanallar› gibi en ticari, en aç›k yollarla özdefl tutma e¤ilimindeyiz. Ama kitle kültürü, pek çok say›daki insan›n, kültüre ve e¤itime kolayca kat›lmas› olana¤›n› da sunar; ve bu, disketler ve CD Rom'lar sayesinde gerçeklefltirilir. Öyleyse, UNESCO'nun e¤itim amaçl› radyo ve televizyon arac›l›¤›yla genifl bir kitle iletiflim sistemi oluflturmaya katk›da bulundu¤unu niçin düflünmeyelim?
50'li ya da 60'l› y›llarda yapt›¤›m elefltiriler, bu anlamda, yani entellektüel dünyan›n olumsuz e¤ilimleri düzeltmek için gerçekten bir çaba göstermeden, kitle kültürünün olumsuz yönlerine karfl› ç›kmas› anlam›nda, bugün de geçerlili¤ini koruyor. Öte yandan, o dönemde, kitle kültürüne aç›lan davan›n baz› yönlerinin hatal› oldu¤u kan›s›nday›m. Burada bir düflünceden söz ediyorum; bu düflünceye göre, görüntü uygarl›¤›na girmifliz ve yaz› dünyas› kaybolmaya yüz tutmufl. Bu düflünce yanl›fl: kitle kültürü, tam tersine, bas›l› ka¤›t üretimini artt›rd› ve okumay› teflvik etti.
Baz› "felaket habercileri"nin tutumlar›, öyleyse, bütünüyle yal›n bir biçimde gerçekleflmemifltir. Ama bu, televizyon ve bas›n›n, ticari bir sansasyonalizm helezonuna tak›ld›¤›n› saptamay›, yani haber icat etmeyi ve yapay olarak ola¤anüstü çarp›c› olaylar üretildi¤ini görmeyi kesinlikle engellemez. Öte yandan, kitle kültürü, çocuklara a¤açlar› daha fazla korumay› ö¤retti ve çevre bilincinin uyanmas›na da katk›da bulundu.
Bak›n, medyalar›n yapt›¤› olumlu ifllerden birisi, artan nükleer tehlikeyi farkettirmesi oldu. Altm›fll› y›llarda, hat›rl›yorum, gösterilerle, kitaplarla antinükleer bir propaganda yapmaya giriflmifltik. Kimse bizi duymuyordu, bir tür sa¤›rl›kla karfl› karfl›yayd›k. ‹nsanlar, radyoaktivitenin ne oldu¤unu bilmiyor ve bilmek de istemiyorlard›. Sonunda, otuz y›l boyunca, sinema, televizyon, bas›n yoluyla herkes nükleer tehlikenin boyutlar›n› daha iyi kavrad›. Baz› ülkelerde, toplum hava kirlili¤inin tehlikesini anlad›, bu da büyük enformasyon araçlar› yoluyla gerçekleflti.
fiu iki yönü görmek gerek: Baya¤›l›¤a, koflu¤a, bofllu¤a en çok sürükleyen televizyon, ayn› zamanda insanlar›, hava kirlili¤ine daha duyarl› k›lm›flt›r. ‹nsanlar›, tafl›t dolafl›m›ndaki k›s›tlamalar› kabul etmeye haz›rlam›fl ya da çöp sorununa dikkat çekerek, onlar› ikna yoluna gitmifltir. Bütün bunlar, yar›n yeni bir teknik arac›n bulunaca¤›n› bilerek, kabul edilmesi gereken gerçekliklerdir.
‹lkin olumlu olan baz› yenilikler, sonra olumsuz olabilmifltir. Bugün tafl›t dolafl›m›n›n s›n›rland›r›lmas› gerekti¤i halde, tafl›t kullan›m›n›n yayg›nlaflmas›, tart›flmalarda, olumlu bir fenomen gibi sunulmufltur. Uyan›k olup, her a priori tutumdan kaç›nmay› bilmek gerek.
Halk›n, kendilerinden izlenecek yollar› göstermelerini istedikleri entellektüellerin, yine halk taraf›ndan giderek k›flk›rt›lmalar›n› nas›l anlamal›?
Çok eski bir sorun bu. Bütün toplumlar, her zaman, de¤erleri tart›flma rolünü kendi üyelerinden baz›lar›na (din adamlar›, felsefeciler...) verme ihtiyac› duymufltur.
Soyut planda, herbiri s›ras›yla avc›, bal›kç›, düflünür olan bir insanl›k kavranabilir; ama bir an, toplumun, ço¤unlukla de¤erler sorununa kendini hasretmeyebilen insanlardan olufltu¤u düflünülürse, bu ifllevi yerine getirmesini istedi¤i insanlar› besleyece¤i "yerli rezervler" olmal›. Sorun, onlar› peygamberler olarak görmekte yatar. Halbuki onlar, yaln›zca de¤erler hakk›ndaki tart›flmay› baflkalar›na ulaflt›rmak zorunda olan kanallar gibidir. fiairin, düflünürün, felsefecinin ifllevi, olup bitene kulak kesilmek ve bunu di¤erlerine, onlar da düflünebilsinler diye, bildirmektir. Siz, entellektüele "tafl›y›c›" ifllevini verirseniz, san›r›m, toplumsal bünyenin yerine getiremedi¤i hemen hemen fizyolojik bir rol söz konusu olur. Buna karfl›l›k, entellektüeli kâhin olarak de¤erlendirmek, daha çok toplumsal bir hastal›k nedenidir. Bu noktada ›l›ml›l›k flart. Bana gelince, ben kendisinden kâhin olarak yararlan›lacak yetenekte de¤ilim; bu yüzden söyleflilerden kaç›yorum.
Haziran 1993 tarihli
Le Courrier de l'Unesco'dan
Çeviren: Mete ÇAMDERELI
* Frans›zca "bois" sözcü¤ü, Türkçedeki "a¤aç", "tahta", "ahflap", "odun", "koru-orman" sözcüklerinden oluflan anlam alan›n› kapsay›c›d›r. Birbirlerinin farkl› anlam alanlar›na giren bu sözcükler eflanlaml› gibi görünseler de, eflde¤erli de¤ildirler. (çev.)
** Bütün do¤al dillerde bulundu¤u varsay›lan ortak kavramlar, ortak özellikler. (çev.)
*** Çiftleflmeyi engellemek için üreme organlar›na yüzük, kopça, vb.'nin tak›lmas›, ba¤lanmas›. (çev.)
(Yedi İklim, Sayı 39, Kasım 1995)
(Yedi İklim, Sayı 39, Kasım 1995)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder