3 Şubat 2012 Cuma

baule efsanesi


BERNARD DADIÉ
Türkçesi Mete Çamdereli

1916 doğumlu. Yazar ve siyaset adamı. Gazete yazılarından tiyatroya, şiirden romana kadar bütün türlerde çok sayıda eser verdi. Présence africaine dergisinin kurucularından.
Eserlerinden bazıları: (öykü) Légendes africaines,1953; (şiir) Hommes de tous les continents, 1967; (roman) Un nègre à Paris, 1959; (tiyatro) Île de tempête, 1973.


BAULE EFSANESİ

Uzun, çok uzun zaman önce, sakin bir denizkulağının kıyısında, kendi halinde bir kabile yaşardı. Genç erkekleri çoktu; cesur ve soyluydu. Kadınları güzel ve neşeliydi. Ve kraliçeleri Paku, güzeller güzeliydi.
Uzun, çok uzun zamandan beri, barış içinde yaşıyorlardı. Eski esirlerin çocukları, köleler bile mutlu efendilerinin yanında olmaktan mutluydular.
Bir gün, ipek böcekleri gibi çok sayıda düşman geldi. Kulübelerini, ekinlerini, balıklı denizkulağını terk etmek, ağlarını bırakmak, kaçmak için her şeyden ayrılmak gerekmişti.
            Ormana gittiler. Dikenlere peştemallarını bıraktılar, sonra da yiyecek etlerini. Merhametsiz düşman kovalıyor, onlarınsa hep kaçmaları gerekiyordu, durup dinlenmeden.
            Kraliçeleri Paku, çocuğu sırtında arkadan geliyordu.
            Geçtikleri yerlerde sırtlan sırıtıyor, fil ve yabandomuzu kaçıyor, şempanze homurdanıyor ve şaşırmış aslan yolundan sapıyordu.
            Sonunda çalılıklar göründü, sonra hint hurmaları... ve bir kez daha okudu göçen kabile sürgün türküsünü:

Kocam Ano, Kocam Ano, gel,
Çalılık tanrısı götürüyor beni.

            Yorgun, bitkin, zayıf düşen kabile, akşamüstü, suyu iri kayalara çarparak kırılan büyük bir ırmağın kıyısına vardı.
            Ve ırmak gürüldüyordu, dalgalar ağaçların tepelerine kadar yükseliyor ve çekiliyordu, ve kaçanlar dehşet içinde kalmışlardı.
            Çaresizlik içinde birbirlerine bakıyorlardı. Onlara daha dün hayat veren Su, bu muydu, gerçek dostları Su... Kötü bir tanrı onu onlara karşı kışkırtmış olsa gerekti.
            Ve mağrurlar birbirine benzerdi.

            Ve ilk kez konuştu büyücü:
            “Su kötü oldu, dedi, ve ancak sahip olduğumuz değerli şeyleri ona verirsek yatışacaktır.”
            Ve umut türküsü yankılandı:

            Biri oğlunu ünler
            Biri annesini ünler
            Biri babasını ünler
            Güzel kızlar evlenecekler

            Ve herbiri altın ve fildişi bileziklerini verdi, ve kurtarabildikleri herşeyi.
            Ama büyücü elinin tersiyle itti onları, ve genç prensi gösterdi, altı aylık bebeği: “İşte, dedi, sahip olduğumuz en değerli şey.”
            Ve anne, dehşet içinde, çocuğunu bağrına bastı. Ama anne, kraliçeydi, ve uçurumun kenarına dikildi, gülümseyen çocuğunu başının üzerine kaldırdı, ve onu gürleyen suya atıverdi.
            O sırada su aygırları, kocaman su aygırları suyun yüzeyine çıktılar ve, art arda sıralanarak köprü oluşturdular ve, kaçan halk, bu mucizevî köprüden türkü söyleyerek geçti:
           
Biri oğlunu ünler
            Biri annesini ünler
            Biri babasını ünler
            Güzel kızlar evlenecekler

            Ve son olarak kraliçe Paku geçti ve karşı kıyıda önünde saygıyla eğilen halkıyla buluştu.
            Ama kraliçe, anneydi ve “bauli” diyebildi ancak, “çocuk öldü” anlamına geliyordu bu.
            Ve kraliçe Paku, buydu işte, ve halkı Baule adını korudu hep.


KRALİÇENİN TÜRKÜSÜ

Çocuğum aydan güzel
Çocuğum güneşten güzel
Benim kızım şimşeğin parıltısıdır

Taweloro! Taweloro!

Çiyin saflığı

Taweloro

Gölgenin mayiliği

Taweloro

Esintinin ılıklığı

Taweloro

Alevin ışıltısı

Taweloro

Nevzatın masumluğu

Taweloro

Çocuğun tebessümü

Taweloro

Ayın tereddütü

Taweloro

Ay kızımı gördün mü?

Taweloro

Güneş kızımı gördün mü?

Poèmes et récits d’Afrique noire, du Maghreb de l’océan Indien et des Antilles’den
(Edouard Maunick’in hazırladığı antoloji, Paris, le cherche midi éditeur, 1996, s.49-52)


(Hece, Sayı 17, 1998)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder