Bosna, uzun bir hasret. Heyecanlıyız yol arkadaşımla. Eski bir dostu görecekmişçesine heyecanlı. Gidiş yolculuğu bitiyor ve nihayet kavuşuyoruz Bosna’mıza. Yol iz bilmemekliğin şaşkınlık ve tedirginliğini Sebil’e varınca üzerimizden atıyoruz. Memleketimizdeyiz.
Sebil’den hareketle şehre nüfuz etmeye çalışırken zihnimizdeki ilk tasavvur, Saraybosna’nın müeddep bir şehir olduğu ve yitirdiğimiz çocukluğumuzu burada bulduğumuz yönünde. Saraybosna müeddep şehir, çünkü tüm mağduriyetine, tüm çilesine, tüm muhtaçlığına, tüm çetin yaşam koşullarına rağmen edebinden taviz vermemiş görünüyor. Bu haliyle Saraybosna, vakar ve haysiyetine düşkün müeddep insanların şehri. Yitirdiğimiz çocukluk da buralarda bir yerlerde, hemen yanıbaşımızda, bir sokakta, bir çeşmede, hemen köşeden dönünce, bir bedestende, bir saraç dükkanının önünde, bir bakırcının vitrininde, bir maşıngacının tezgahında... Çocukluğumuzun tutamakları hemen oralarda, yakınımızda. Çok aşinayız buraya; buralarda yaramazlık yapmış, buralarda nasihat dinlemiş, buralarda büyümüş gibiyiz. Her yan, her iz tanıdık; yerlerdeki, yollardaki taşlar tanıdık, uçan kuşlar tanıdık. Her dem tanıdık Sarayevo; camileri camilerimiz, avluları avlularımız, sokakları sokaklarımız, köprüleri köprülerimiz, evleri evlerimiz, çeşmeleri çeşmelerimiz, esnafı esnafımız, selamı selamımız…
Devamı için bak.
(*) Yedi İklim, sayı 282, Eylül 2013
(*) Yakın Diyarlar, İstanbul, Ketebe Yayınları, 2025
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder