7 Temmuz 2025 Pazartesi

bir aleti düşünmek

bir aleti düşünmek: tahra mı, nacak mı?

                                                                                                        'Elindeki nedir, ey Musa.' (Taha, 17)

İnsan güç yetiremediği işlerini aletle kolaylaştırmayı öğrendi ve o gün bu gündür aleti elinden bırakmadı. Her tür işi için ondan destek aldı, onun sayesinde zaman kazandı. Alet, onun işini kolaylaştırdıkça o daha fazlasını yapmak istedi. Aletleri çoğalttı ve onlara, güç, hız ve marifet kattı. Yetinmedi; zamanla daha fazlasını yaptı. Alet ilminde ve fenninde yol kat ettikçe ihtiyaçları da arttı. İhtiyaçları aletlere göre şekillenmeye başladı. Alet, bir yandan gelişirken bir yandan yapılacak işi belirliyor ve iş yapma biçimini etkiliyordu; deyim yerindeyse, işler ve iş yapma biçimleri, alete göre kabuk değiştiriyor ve onun isterlerine göre çeşitleniyordu. Önceleri yapılamayan ya da güçlükle yapılan işler madem aletle kolayca ve hızlıca yapılabiliyor, işleri aletlerle yapmak sürdürülmeli, aletler geliştirilmeli ve çeşitlendirilmeliydi. Öyle de oldu. İnsan aleti kullanarak işinde çokça hız kazandı ve zamandan daha çok istifade etti. Aletli işler artıkça aleti daha da geliştirdi ve çeşitlendirdi. Durmadı; neredeyse bütün işleri ve ihtiyaçları belirlemeyi ona bırakacak bir zaman dilimine erişti. Alet de, kendi işini kendi yapacak, ne yapacağına kendi karar verecek hale geldi.

Alet, kendi kendine işini yapmaya başlamadan, insan kadim zamanlardan beri işini aletle bizzat kendi yaptı, onu işine göre kendi kullandı ve aletle kendine mevcudiyet tasarladı. Onsuz yapamadı; kendini ve yaşam konforunu onunla geliştirdi. Mutfak aletlerinden savaş aletlerine, cerrahi aletlerinden baskı aletlerine, oradan tarım aletlerine dek bir dizi alet kullandı. Ses, ışık ve görüntü aktaran aletlere de uzandı. Usanmadı, eşyanın künhünden istifadeyle alet ilmini ve fennini inşa etti; etmeye de devam ediyor, onu çeşitli buluşlarla bütünleştirerek geliştiriyor. Alet de, doğal olarak, sayısız tür ve modellerle makineleşiyor, otomatikleşiyor; buhar gücünden kalkarak sayısala, oradan da makine öğrenmesine doğru ilerliyor ve dünden bugüne zamanları şekillendiriyor.

*

Alet ilim ve fennindeki baş döndürücü gelişmelere rağmen insanın henüz elinden bırakmadığı çokça ilk-el alet bulunuyor; herkesçe bilinen ya da salt kullanıcısının bildiği aletler bunlar. Her biri bir işi yapan ve kolaylaştıran aletler, zaman içinde kimileri cüsseli otomatik makine-aletlere dönüştü, kimileri öylece kaldı. Yıllar onları eskitemedi, değiştiremedi. Çekiç ya da keser küçük şekil farklılıklarına rağmen dün nasılsa bugün de öylece duruyor. Her türlüsü kullanımda; tokmak çekiçler, kamyoncu çekiçleri, çatallı ya da sivri burunlu çekiçler, balyozlar, değişik malzeme ve tasarımlarda keserler... Göğüs desteğiyle çalışan bir matkap ise çok eskilerde kaldı, ve ortasından döndürülen eğri bir manivela olmak özelliği belleklerden silindi. Bugün matkap denince, akla tabanca gibi kabzasından tutulan elektriklisi geliyor. Matkap gibi ilk-el hallerini yitiren aletlerin yanı sıra çekiç ya da keser gibi yitirmeyenler de az değil. Kimi aletlerse her iki kullanım durumunu içkinleştirir; hem ilk-el hem gelişkin halleriyle bulunabilir. Testere, örneğin, ilk-el şekli ve kısmen değişen sap düzeneğiyle el ve pala testeresi olarak insan gücüyle kullanılmayı sürdürürken, iki kişinin ite çeke kullandığı ormancı testeresi olarak da bilinen çift saplı bıçkılar, yerlerini motorlu ve elektrikli türlerine bıraktı. Yarma için kullanılan daire testereler de, bıçkı işinde kullanılan hızarlar da akülü ve motorlu testerelerin serencamına karıştı.

Çekiçler ve keserler, hatta pense, kerpeten ve kargaburunlar, küçük eklentilerle hala aynı hallerinde olsalar da toprağı sürmek için kullanılan kara sabanlar artık neredeyse yok hükmünde; bıçak sayıları artmış olarak pulluklarda yaşadığı düşünülebilir. Sabandan mülhem geliştirilen pulluklar, diskli, döner kulaklı, yaylı, deveboyunlu, bahçe tipi gibi birçok modeliyle gelişim sürecini sürdürüyor. Orak, tırpan, dirgen, düven, yaba gibi aletler, olgunlaşmış ürünleri hasat, harman, ayırma, ayıklama işini büyük ölçüde biçer-dövere ve/veya patoza bırakırken, insan gücüyle işleyen tırmık, çapa, kazma gibi aletlerin bugün de tarımsal işlerde kullanıldığı görülüyor.

*

İnsan çabasını destekleyen aletlerin bilinen işlevleri değişmemekle birlikte onlara verilen isimler kimi
zaman değişebilmektedir. Bir dilin konuşulduğu yerde bile türdeş olmayabileceğinii doğrulayan kimi alet isimlerinin bir beldeden diğerine farklılaştığı görülür. Çokça bilinen çapa, bir beldede çepin’e, nacak tahra’ya dönüşebilir; ya da tersi, tahra nacak’a, çepin çapa’ya. Farklı isimlendirme gerekçesi ne olursa olsun, böylesi değişiklikler aletin işlevini değiştirmemekle birlikte, bir iletişim durumunda ona imgesel erişimi güçleştirmektedir. Çepin ya da tahra’yı ilk kez duymuş birisi, aletlerin gösterilen boyutundan habersiz olduğu için onları kavramsallaştırmakta güçlük çeker, ancak öğrenme ve deneyimleme süreçleri sonucu imgesel kavrayış güçlüğü giderilir. Dilsel kullanım alışkanlıkları çapa ile şekillenen bir kullanıcının daha küçük boyuttaki çepin’e alışması muhakkak biraz zaman alacaktır. Mutfak aletlerinden kepçe ile çömçe arasındaki boyutsal ve imgesel farklılık da böylesi bir güçlüğü içkindir. Uzun bir sapa bağlı derin tasıyla bir yerden bir yere sıvı taşıyan kepçeyi salt kepçe olarak bilen birinin, belki boyutu küçültülmüş ve malzemesi ahşap hale getirilmiş bir çömçeyiii hemen ayırt edebilmesi yeterince güçtür. Çapayı, çepini, nacağı, tahrayı, kepçeyi, çömçeyi anlamaya çalışırken, ot ya da ekin biçmeye yarayan tırpanın bir yerde kosaiii olarak anılması yeterince şaşırtıcıdır, ama aynı zamanda, aletlere verilen isimlerin birbirine çok yakın beldeler ya da köyler arasında bile farklılaşabileceğini gösterir. Her yörede neredeyse kuzine ya da ocak olarak nitelenen ısıtıcı ve pişiricilere bir yörede maşınga denmesi ya da standart söyleyişte sepet olarak bilinen taşıyıcı/saklayıcının bir başka yerde kapanca’ya dönüşmesi de, alımlayıcıda yine aynı kavrayış güçlüğüne, deyim yerindeyse, bilişsel bir belirsizliğe eklemlenecektir.

Şömine ile baca, çıkrık ile bocurgat, tırmık ile tarak... gibi her alet, ihtiyaca matuf çözüm üreten bir tasarımdır ve doğal olarak, tasarım dokusuna uygun bir söylem inşa eder. Her biri bir renk ve zenginlik içeren bildik ya da meçhul alet isimlendirmeleri, yöresel kimliklerin tezahürleri olarak, konuşucusuna kimliğini izhar etme, deyim yerindeyse yerel kimliğiyle iletişim kurma imkanı sağlariv; Dilin imkanlarıyla beslenen aletler söylemi, geniş bir alet yelpazesinin izlerini taşır, bir alet fennini ihsas eder. Alet bilgisi ve deneyimi doğrultusunda, saban ya da kağnının kurucu parçalarından biri olan ok ile gerilen bir yay marifetiyle hedefe gönderilen oku ayırt edebilen biri, kendinde alet söylemini içkin bir kavrayış ve bilgi birikiminin bulunduğunu sezdirir. Alet bilgisi, onun oraya aitliğini aşikar etmiş ve yerliliğini de zımnen teyit etmiş olur. Bulunduğu yerdeki her alet, yerli konuşucuda, kendi kültür ve deneyimiyle harmanlanan bir alet/ler söylemini vücuda getirir. Aletler ile ilgili olarak üretilen dilsel göstergeler, aletsiz olmaz bir yaşamın kayıt belgeleri gibidir. Bir yere özgü alet bilgisinin dışında kalanlarınsa, dilsel kavrayış ve doğal olarak yerel-toplumsal iletişim güçlüğü çekeceği muhakkaktır. Ora iletişimini fehim ve idrak, yereldeki alet bilgisinin ürettiği söylemi de fehim ve idrak ile mümkündür. Aletlerin inşa ettiği söylem halkalarından uzak kalmış ora göçmeni, önceden bildiği ama oradaki dile özgü olarak dillendiremediği bir alete ihtiyaç duyduğunda, dilsel türdeşliğin imkansızlığını bir kez daha deneyimlemiş ve göçmenliğini derinden hissetmiş olur.

*

Dilsel türdeşsizlik, yerlilik ve göçmenlik bir yana, asırlara sari bir deneyim ve birikimi tevarüs eden alet ilim ve fenni, kullanıcısından asgari düzeyde bir alet bilgisi ister. Alet bilgisi, insanlığın yeryüzü bilgisi ve deneyiminden kavramsallaştırılmış bir cüzdür; aynı zamanda, alete ilişkin dil, kültür ve söylemi içkin bir iletişim düzenini betimler ve kullanıcısına bulunduğu yerde insanın kadim bilgeliğinin hikayesini aletler marifetiyle kavrama imkanı sunar. Aletin ilmini ortaya çıkaran da, fennini geliştiren de, onunla amelini işleyen de, iletişim kuran da kullanıcı-insandır. Alet ilim ve fennindeki insanlık birikimini devralarak geliştiren de odur, miras olarak devreden de. En yalından en karmaşığa dek aletler insan eli ve zekasıyla yapılmış bir hünerler manzumesi, bir maharet mirasıdır. İnsanın kadim bilgisiyle şekillenen alet ilmini ve fennini, insandan bağımsız düşünmek mümkün değildir. Bir aletin insansız bir şeyler yapabileceği, hatta kendi kararlarını vererek işleyebileceği tasavvur ve tasarımlarının cirit attığı bir dönemi idrak ederken, insana yakın ve insanın yerine geçebilecek bir alet zekası ile aletleri çağlar boyu ihtiyaçlarına matuf kullanan insanı ve değerini yeniden fehmetmek elzem görünmektedir. Bugüne dek fikir ve emeğiyle aleti tasarlayan insanın, aletin ilim ve fenninden kopmaması için, hiç değilse bisikleti icat ettikten sonra onu yürütecek ve tamir edecek kadar da alet bilgisinin bulunması gerekirv. Aletin zamanla kendi kendine yapabileceği bir tamir işlemi, insanı ve onun yapıp etmesini tamamen sakıt hale getiriyorsa, aleti kullanım hakkının da insanın elinden alınabileceği kolaylıkla öngörülebilirdir. İnsanın hünerini ziyadesiyle ikame edecek gelişkin sayısal akıllı aletler, doğal olarak dayatacağı veriler yumağıylavi, insanı ve insan emeğinin gerekliliğini neredeyse feshedecek bir görünüm arzetmektedir.

Doğal insan zekasına yakın yapay bir makine ile tasarımlanmış aletlerin tarlayı kendi başına sürebilecek ve hasat edebilecek yeteneklere sahip olması, insanın özgün aletler yapımındaki başarısını gölgelemez; ilk-el aletlerle soy bağı kurulmasını da engellemez. İnsan nasıl soy-suz değilse, alet ilmi de fenni de aynı şekilde soy-suz değildir. Soy-luluğunu tamamen insan elinin dokunmasına borçludur. Soyun sıhhati, sahih bir mirasın hakkıyla devredilmesiyle mümkündür, ilgası/geçersizliğiyle değil. Alet ilmi ve fenni ile ilgili Sahih Miras’ın hakkıyla devriyse insan soyunun sorumluluğundadır. İnsan soyunun, ilkece, aleti her daim ihtiyacını gidermek ve işini kolaylaştırmak için kullandığını ve hep öyle kullanacağını öngörmek gerekir, sayısal akıllı aletlerdeki mecra dayatmalarında olduğu gibi kullanım ihtiyacını artırmak ve salt içindelik durumuvii -bağımlılık baskısı da denebilir buna!- üretmek için değil.

Alet, kullanıcısında bir maharet ortaya çıkarır; doğası gereği, ihtiyacı giderir ama sayısal akıllı aletlerin yaptığı gibi ihtiyaç icat etmez, ihtiyacı çoğaltmaz, tersine azaltır. İnsan, aletle işini yapar, onu işler, işletir, onunla maharetini gösterir. İnsan eli, aleti sımsıkı tutar, ihtiyacı nispetinde de onu bırakmaz, ama alete esir olmaz, onu esir de almaz; sadece tutar ve aletin hikmet ve sırrına tutunur, alet de ona! İhtiyaç icat etme ve çoğaltma meselesi giriş paragrafında da sezdirmeye çalıştığımız gibi, aletin değil ihtirasın eseridir.

*

Tahra mı nacak mı?, diye sorduk ama doğru cevabı aramak ve bulmaktan çok, alet konusunun künhüne doğru kısa bir idrak ziyareti yapmış olduk. Her alet, son tahlilde, ister tahra ya da nacak olsun, ister maymuncuk, anahtar ya da tornavida, ister tığ, teber... bir iş üreten işlevselliğiyle öne çıkar, işin üstesinden gelebilme kabiliyetiyle ve kullanıcısına sunduğu destek ile bilinir. Alet ilmindeki ve fennindeki süratli gelişmeler, kuyudan biraz su çekebilmek için suya dalabilecek ilk-el bir çömçeyi yapabilme becerisini imha ettiği takdirde, zamanla kırlangıç olduğunu unutan motorlu kuşviii misali, insanın susuz kaldığında, susuzluğunu giderecek bir yöntem bulma imkanını da imha edecektir. Aletsiz kalma riskine karşı, aletle elin temasını ve kullanma biçimini yeniden belirlemek ve sahih bir mirasa tutunan aletli-insanı tahkim etmek gerekir.

Alet işler el övünür’müş! Aleti bilgi ve hikmetiyle işleyen ve işleten el, aleti işleyemez ve işletemez ise, alet ile nasıl övünür? El, soyundan kesilmiş olursa aleti ne işler? Soy-lu bir el bilgisine muhtaç olmadan alet nasıl işler? İşlerse, ilk-el alet ilmini/fennini ve kadim söylemini imha eder de, yarar yerine yararsızlık mı üretir? Alet bir ilk-ele, yani açıkçası insanın ilk-el deneyimine muhtaç olursa, tembelleşmiş insan-el, bilgi ve hikmet ile mücehhez bir aleti bilir, kullanabilir mi?…

Uzun sözün kısası; aletin kendi başına işlediği apaçık ortada bugün, ancak elin övündüğü mü dövündüğü mü henüz pek seçilemiyor. İnsan, sahih bir miras tevarüs etmez de, ilk-el (alet) bilgisini yitirirse muhakkak elsiz (kendisiz ve asasızix) kalır ve şeylerin hakikatinix içkin bir Miras’tan mahrum olarak, soyuna el-veremez.

  


i  Biraz genişçe bir alana yayılmış olan hiçbir topluluk dilsel bakımdan türdeşlik göstermez. André Martinet, İşlevsel Genel Dilbilim, çev. Berke Vardar, İstanbul, Multilingual Yay., 1998, s.39.

ii  Çomça da denir. Kuyudan su almak için ahşaptan oyularak ve uzun bir sap yapılarak kullanılan tahta kepçe. Yörelere göre farklı karşılıklarda kullanılır. Kimileri küçük kepçe için, kimileri büyük tahta kaşık için, kimileri kepçe kaşık için, kimileriyle doğrudan kepçe için çömçe/çomça der.

iii  Balıkesir’in, Edirne’nin, Konya’nın... kimi köylerinde kullanılır. Örneğin bak. https://www.youtube.com/watch?v=A8SK9XXHmp8; ayrıca bak. Hüseyin Kazım, Ziraat Dersleri, İstanbul, Tanin Matbaası, 1912, s.128.

iv  Tasarım, insanın nesnelerle kurduğu en temel iletişim modelidir. İsmail Tunalı, Tasarım Felsefesi, Ankara, Fol Yay., 2022, s.22.

v  Google I/O 2025'te yapılan sunumdaki bisiklet tamiri örneğine gönderme yapıyorum.

vi  veri merkezi, veri gücü, veri enerjisi, veri mühendisliği, veri güvenliği, veri yönetimi, veri madenciliği, veri kalitesi,…

vii  Ayrıntısı için bak. Mete Çamdereli, “Dijital Bağımlılığın Bulanıklaşması”,  Perspektif, sayı 308, Şubat 2022.

viii   Bir kırlangıca bazı yaratıklar tarafından bir küçük motor takılır. kırlangıç çok sevinir buna. zamanla kırlangıçlığını unutur. kanatları güdükleşir, bedeni motoru etiyle kavrar. motorun kuvvet levhasını gagalamaktan dolayı gagası özelliğini kaybeder... Cahit Zarifoğlu, Motorlu Kuş, İstanbul, Beyan Yay., 2022.

ix  “Şu sağ elindeki nedir ey Musa? Dedi ki: O benim asâmdır. Ona dayanırım, onunla koyunlarıma yaprak silkelerim, ona başkaca ihtiyaçlarım da var”. Taha, 17,18.

x  İslam Peygamberi’nin, “Rabbim bana şeylerin hakikatini göster” şeklinde dua ettiği rivayet edilir.



(*) Yedi İklim, Temmuz 2025, sayı 424.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder