3 Şubat 2012 Cuma

bir veli doğuyor


Bir Veli  Doğuyor·

Necip Mahfuz

Türkçesi: Mete Çamdereli

Nadiren çıkar sokağa. Çıktığında, çabuk çabuk yürür. Gözleri ihtiyatlı ve ürkek, kulakları ilenmelere tıkalı ama ona yararı dokunacak her şeye açık. Dehlizlerden geçmez ve kabirleri ziyaret etmez. Bir bodrumda tek başına yaşar. Evlenmemiştir ve hiçbir iradeye itaat etmez. Tefecilik yapar... Adı, Ebu el-Mekarim.
 İnsanlar ona ilenirler ama bir ihtiyaçları olduğunda yine onu bulurlar. Yetmiş yaşında, hatırı sayılır bir serveti olur ve çalışmayı bırakır. Hali birden değişmeye başlar. Garip ârazlar tezahür eder. Bodrumunun penceresinden, yüzü duvara dönük olarak yerde oturduğu görülür. Saatlerce kımıldamadan öylece durur.
Bir akşam imamı bulur ve önüne dikilir. İmam ona sorana kadar sessizliğini korur:
- Ebu el-Mekarim’i buraya getiren ne?
- Bir rüya gördüm, der mukaddimesiz.
Bir soruya muhatap olmadan hemen ekler:
- Rüyamda biri çıka geldi ve bana servetimi son kuruşuna kadar yakmamı buyurdu.
İmam tebessüm eder:
- Rabbim hayra çıkarsın!
            - Her gece aynı şeyi söylüyor!
            - Sana onu söyleyen neye benziyor?
            - Bilmiyorum, gözkapaklarım sıkıca kapanıyor o ortaya çıkınca.
            - Nurundandır, dedi imam ihtimamla.
- Anlıyorum...
            - Kim olduğunu söyledi mi?
            - Hayır, kesinlikle!
            İmam uzunca bir süre sessiz kalır, sonra konuşur:
            - Servetinden yoksullara tasadduk edebiliyor musun?
            Ebu el-Mekarim kuşkulu kuşkulu bakar ona, sonra çeker gider.
            Bir yaz günü,  toprak ve duvarlar kızgın güneşle kavrulduğunda, insanlar Ebu el-Mekarim’in penceresinden çıkan dumanla irkilirler. Hemen pencereye koşarlar ve alevler servetini yutarken, Ebu el-Mekarim’in çırılçıplak ayakta olduğunu görürler.
            Bu olayın ardından, orda burda çıplak dolaşmaya başlar Ebu el-Mekarim. Çöp yığınlarından yiyecek toplar ve dehlizlerin karanlığına çekilir. Bir gün ıssız bir köşede ölüsü bulunur. Garipler mezarlığına defnedilir.
            Muteber bir adam bir rüya görür. Rüyasında Seyyidna el-Hızr onu görmeye gelir ve Ebu el-Mekarim’in bir veli olduğunu haber eder. Onu, kabrin üzerine bir türbe yapmakla görevlendirir.
            Adam türbeyi yaptırır. Zamanla, Ebu el-Mekarim’in hatırası unutulur ve yalnızca veliliği kalır...
            Babama soruyorum: peki o muteber biri rüyasında, onu görmeye gelenin Seyyidna el-Hızr olduğunu nasıl bildi?
            - Belki ona açık açık söylemiştir, dedi babam.
            - Ebu el-Mekarim gerçekten bir veli idiyse, servetinden yoksullara tasadduk etmesi gerekmez miydi?
            - O zaman bir hayırsever gibi anılırdı, bir veli gibi değil!
            Bir süre sustuktan sonra babam yeniden konuştu:
- İbret, rüyadır. Allah ona bir rüya bahşetti. Onunki gibi bir rüya sende var mı?


· Bu hikaye Hikayatı Haratina’nın (Mahallemizden Hikayeler - 1975) 69. anlatısıdır. Biz onu, Boutros Hallaq’ın Nouvelles arabes du Proche-Orient (Paris, Presses Pochet, 1989) adlı derlemesinden çevirdik. (ç.n.)


(Hece Öykü'de yayımlanmıştır)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder