DİYARBEKİR
KAÇ KAPI
Kırmızı bir kazak vardı üzerimde. Beyaz damaları kemer gibi sarıyordu belimi. Ablam örmüştü. İlk tanışmalardaki tuhaf bakışlara kazağın mı yoksa tenimin mi rengi neden olmuştu? Bilemiyorum. Belki ikisi de değildi. Bunu sonra anlayacaktım.
1983 yılının eylülüydü beni
karşıladığında. Akşamın karanlığı çökmüştü. Mardin'den her geleni kabulündeki
gibi, beni de Mardin kapısından buyur etmişti içeri. Bir an sessizlik ve
kimsesizlik sarmıştı her yanımı. Önyargılarım beni ürkütüyordu. Kalacak bir yer
bulmalıydım. Ne gidebileceğim bir adres, ne tanıdık bir isim, ne de iletilecek
bir selam vardı elimde.Tünelden çıkmak üzere olan trenin cılız aydınlıktan gün
ışığına kavuşmasına benzer bir duyguyla ilerlerken, ışıkların ve insanların
yavaş yavaş çoğaldığını gördüm. Şehir merkezine yaklaştığımın farkındaydım.
Sinema yanındaki bir otelde geçirdim geceyi. Çok katlı bir bina vardı yanında.
Buraya kimilerinin gökdelen dediklerini duymuştum sonraları.
Devamı için bak.
(*) Yakın Diyarlar, İstanbul, Ketebe Yayınları, 2025
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder