2 Şubat 2012 Perşembe

konya, bir can


KONYA, BİR CAN

1979 yılı biterken, benim de Konya günlerim başlıyordu. Kısa bir süre otelde, ardından da bir yurtta kalmayı denedim. Olmadı. Ahıra bitişik toprak damlı bir evde inekle komşuluk yaptım, o da olmadı. Ahırıyla ortak duvarımıza her çarptığında ürküntüyle uyanıyordum. Gürültücü komşumla geçinemeyişim oradan ayrılmamı çabuklaştırmıştı. Dereköy'ün hemen girişinde bir eve yerleştim sonra. Birkaç arkadaşla paylaşıyorduk burayı. Meram'ın bütün tazeliği ayaklarımızın altındaydı. Dereköy'ü Meram'a bağlayan yolun kenarındaki bahçelerde sincaplar (‘cincan’ da diyorlardı orada), yaramaz çocuklar gibi muzipçe kaçışırlardı. Dereköylüler selamlaşmaktan hakikatli bir keyif alır; deyim yerindeyse, kanırtırlardı allah selamını. Kadınları, bol şalvarları üzerine örttükleri üstlüklerle yabancı gözlerden korunur ve çoğu kez tek gözlerinin görülmesine izin verirlerdi.

Kışlar çok soğuktu Konya’da. Konya'nın soğuk mu soğuk iklimi sımsıcak dostluk ilişkilerinin habercisiymiş oysa, bunu oradan ıraklığımda anlayacaktım.



(*) bu yazı 90’lı yılların başlarında kaleme alınmıştı… (MÇ)

Devamı için bak.

(*) edebistan.com

(*) Yakın Diyarlar, İstanbul, Ketebe Yayınları, 2025

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder