KONYA,
BİR CAN
1979 yılı biterken, benim de Konya
günlerim başlıyordu. Kısa bir süre otelde, ardından da bir yurtta kalmayı
denedim. Olmadı. Ahıra bitişik toprak damlı bir evde inekle komşuluk yaptım, o
da olmadı. Ahırıyla ortak duvarımıza her çarptığında ürküntüyle uyanıyordum.
Gürültücü komşumla geçinemeyişim oradan ayrılmamı çabuklaştırmıştı. Dereköy'ün
hemen girişinde bir eve yerleştim sonra. Birkaç arkadaşla paylaşıyorduk burayı.
Meram'ın bütün tazeliği ayaklarımızın altındaydı. Dereköy'ü Meram'a bağlayan
yolun kenarındaki bahçelerde sincaplar (‘cincan’ da diyorlardı orada), yaramaz
çocuklar gibi muzipçe kaçışırlardı. Dereköylüler selamlaşmaktan hakikatli bir
keyif alır; deyim yerindeyse, kanırtırlardı allah selamını. Kadınları, bol
şalvarları üzerine örttükleri üstlüklerle yabancı gözlerden korunur ve çoğu kez
tek gözlerinin görülmesine izin verirlerdi.
Kışlar çok soğuktu Konya’da. Konya'nın
soğuk mu soğuk iklimi sımsıcak dostluk ilişkilerinin habercisiymiş oysa, bunu
oradan ıraklığımda anlayacaktım.
(*) bu yazı 90’lı yılların
başlarında kaleme alınmıştı… (MÇ)
Devamı için bak.
(*) edebistan.com
(*) Yakın Diyarlar, İstanbul, Ketebe Yayınları, 2025
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder