Birçok kelime gibi koca da gündelik dilde çokça kullanılan bir kelime; her kelime gibi işlevsel, her kelime kadar araçsal. Kullanım amacına özgü olarak seçilebilir olmakla birlikte, kullanımı sona erince, yine her kelime gibi zihin kayıtlarına bırakılır, yeniden kullanılıncaya dek orada bekler. Koca, diğer kelimelerden farklı değil, en az onlar kadar değerli, en az onlar kadar ayırt edicidir; yer yer kullanımı artabilir ya da eksilebilir. Kullanım miktarı konuşulduğu yere/yöreye göre farklılık gösterebilir, ama kuşkusuz, Türkçe konuşanlarca bilinir; en azından, bilinebilir düzeyde bir kullanım sıklığına sahiptir. Türkçe konuşanlar koca kelimesini yeri geldikçe, değişik işlevler yükleyerek kullanır dururlar. Koca’nın lafzı da anlamı da doğal olarak meçhul değildir; kimi zaman abartılı bir büyüklüğe karşılık gelir, kimi zaman sadece vasat bir büyüklüğü telmih eder. Büyüktür koca; büyüklük imgesini içkindir, büyük’ten başlayarak, iri ve cüsseli olanı da içkinleştirir, üstünlüğe gönderme yapar; çok büyük, çok iri, çok cüsseli yapar vasıflandırdığı şeyi.
Koca’nın koskoca kavramsal
yapısını salt büyüklük imgesinden hareketle sezdirdikten sonra, koca adımlarla başkaca
göndergelerine açılabilir, fiziki ve manevi irilikten yaşlılık imgesine doğru
seyrettiğine tanıklık edebiliriz; aynı zamanda, evlilik kurumunun eşlerden
erkek olanına nispet ettiğine de. Koca, bu durumda, kavram alanını karı ile
birlikte yapılandırır: ‘karı-koca’. Ancak, koca, doğrudan karı’yı betimleyen
bir sıfata dönüşürse, ‘koca karı’ olur ve yaşlılıktan huysuzluğa doğru seğirten
bir imge dağarını vazeder. Koca adam, yaşlılıktan iriliğe doğru evrilirken,
koca karı epey yaş almış kadınları düşündürür. Bir kalıpsöz olarak bir başka şeyi
nitelemesiyse bambaşka bir imgenin kapısını aralar: kocakarı soğukları,
kocakarı ilacı, kocakarı imanı...
Koca, kocakarı ya da karı-koca’da
olduğu gibi, genişleme ya da pekiştirmelerle yeni anlam adalarına yanaşır; koskoca olarak kocalık ya da koca oluşun
teyidiyken, kocamış/lık durumu
doğrudan yaşlı/lık göndergesinin tescilidir; ama aynı zamanda, cinsiyet ayrımını
ilga eder, eşleri eşitler. Her iki cins de kocamışlık’tan ayrımsız nasiplenir.
Kocamış ebeveynler, nineye ve dedeye nispetle ‘kocaana’ ve ‘kocababa’ olarak
yeniden cinsiyet kazanır. Koca soyundan büyük amca ve yenge de bu isimlendirmelerden
nasiplenir; yaşlılık imgesi de yerini yaşça büyüklüğe bırakmış olur.
Yaşça büyüklük ile birlikte
saygınlık ve itibarı da içkinleştiren kimi kullanımlar koca’nın kullanım
düzeyindedir: ‘koca adam’, ‘koca bakan’, ‘koca doktor’... Böylesi nitelemeler
bazen, koca koca ikilemesi ile
çoğullaşır: ‘koca koca adamlar’. Konuşucunun kullanım vurgusunu daha da
belirginleştiren ikilemeli kullanım, bağlama göre çeşitli göndergeler de giyinir.
Ancak, göndergesi ne olursa olsun, bir iletişim durumunda pekiştirme
gerektiğinde koca koca, koskoca
oluverir; tekil ya da çoğul kullanılabilir. Koskoca, tahfif edici bir imgeyi beraberinde
getirebilir; yapılan nahoş bir işin yakışık almadığını ihsas edebilir. Yermek ya
da alkışlamak gerektiğinde, yine koskoca adam/lar, koskoca kadın/lar denilerek
tepkiler kabartılır. Koskoca’nın betimlediği sınırsız ve tarifsiz büyüklük
uzamı, bazen de şaşırtıcı büyüklük imgesine bürünür ve sadece pek alışıldık
olmayan, o ana dek tanıklık edilmemiş bir kocamanlığı
tarif eder. Kocaman ile koskoca at başı gider. ‘Kocaman bir bina dikti adamlar’
ya da ‘koskoca bir köprü yaptı adamlar’, derken, o denli bir büyüklüğe ilk kez tanıklık
edilmiş olunur. Hatta nispet edilen büyüklük olgusu, koskocaman ile daha da abartılarak aşırılandırılır. Bir de son
hecesindeki /a/ uzatılılınca, anlatısal coşkuyu iyice kabartır ve ortaya çıkan hiperbolik
(gulüv) taşkınlık, iri bir karıncayı dağ gibi bir karıncaya, bir heyülaya
dönüştürmeye yeter. Kimi zaman da nispet edilen şeyin zaten büyüklüğü bilindiğinden
koskocaman nitelemesi alımlayıcıda sadece korku ve ürperti uyandırır: ‘koskoca/man
kaya’ ya da ‘koskoca/man bir ayı’ derken yalın bir betimleme olmaktan çıkar,
taşkın bir endişenin kışkırtıcısı haline gelir.
Koca, zaman, mekan ve kişilerden
kurulu tüm anlatı evrenine dokunur: ‘koca bir dönem, ‘koca bir ev’, ‘koca bir
çocuk’, 'koca bir şehir'; anlatı evrenine kimi zaman maddesel büyüklük kimi zaman uzamsal
genişlik kimi zaman da süremsel fazlalık olarak katılır. Öte yandan, kullanımsal
(pragmatik) değişkelere de maruz kalır: ‘büyük düşün’ yerine ‘koca düşün’
denmezken, şehrin her yanından görülebilen bir saate pekala ‘büyük saat’ yerine
‘koca saat’ denilebilir. Büyük’ün yoğunluğunu artırmak, belki onu vurgulamak
için bile olsa her zaman koca tercih edilmez. Tersi de söz konusudur: Koca cami
yerine daha çok ulu cami denmesi ya da büyük Avşarlar yerine ‘Koca Avşarlar’
denmesi gibi. Ayrıca, yücelik ve ulvilik belirten bir söyleyişte büyüklük
yerini doğrudan koca’ya bırakacaktır: koca efendi. Gürül gürül kaynayan bir
pınar, büyük değil ‘koca pınar’ olurken, cömertliğiyle şöhret bulan bir
hayırsever pekala ‘koca ağa’ olarak ünlenebilecektir.
Koca, son tahlilde, tüm bunlardan
bağımsız olarak ‘koca boylu’, ‘koca burunlu’ gibi söyleyişlerde imge rüzgarını fiziki
büyüklükten uzunluğa doğru estirirken, ‘Koca Sinan’, ‘Koca Yusuf’, ‘Koca Seyit’
gibi söyleyişler, içine kibir serpilmemiş
büyük bir görkemi, bir üstatlık ya da bir kahramanlık unvanı[i]
olarak dillendirir. Koca, aynı zamanda, ‘koca
bebek’ ya da ‘koca bir çorba tenceresi’ gibi metaforik göndergeleri de içkindir
ama bir bilirkişinin, bir uluçun, bir pîrin, bir bilgenin, bir atanın, bir
dedenin, makbul bir hükümdarın da hakkını teslim etmekten geri durmaz.
‘Koca koca dilimle!’, ‘ağzını
kocaman aç’, ‘koca koca okulları bitirdiğinde’, ‘kocaman olduğunda’, ‘koskocaman
bir evde’… gibi dillerimize pelesenk ifadeler, sadece bir kelimeye özgü koskocaman
bir evrenin mevcudiyetini sezdirmeye muktedirdir. Diller nasıl çalışır, nasıl
işler, nasıl işlem yapar gibi soruların cevapları da kelimelerin yapı ve
işleyişini idrak etmekten geçer. Koca gibi bütün kelimeler dillerin olmazsa
olmaz yapı taşları, zihin ve bellek koridorlarının işlem anahtarları, koca bir
anlam yükünün mucizevi taşıyıcılarıdır; aynı zamanda, oluş ve varoluşu eksiltisiz
kavrayış basamaklarıdır. Bir kelimenin yitimi bir basamağın yitimi gibidir;
anlam haritasında bir yerin, bir izin, bir yolun, deyim yerindeyse bir mikrokosmosun
yitimi gibidir. Kelimesiz kelam, kelamsız tefekkür olmaz.
Bahşedilmiş soyutlama becerimiz,
kelimeyi, koskoca evreniyle tefekkür etme imkanı verir. Gerisi bize kalmış.
[i] Burada,
Cemal Süreya’nın Koca Mimar Sinan ile ilgili dizelerini hatırlıyoruz : “Bütün
mimarlar yüksek, mühendisler de / Bir sen kaldın alçak mimar, ey Sinan Usta”.
(*) Yedi İklim Dergisi, Sayı 399, Haziran 2023.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder