Allahın kelimelerini değiştirebilecek hiçbir güç yoktur (Enam, 34)
Allah’ın kelimeleri tükenmez (Lokman, 27)
Birçok kelime biliyoruz; birçok kelimeyi telaffuz ediyor, birçok kelimeyle iletişim kuruyoruz. Kelimelerle ömür sürüyor; yazıyor, konuşuyor, düşünüyoruz. Kelimelersiz olamıyoruz, çünkü kelime, kaimdir ve kaim olana delildir. Hayata dair ne varsa kelimelerdedir. Kelimeler de hayatın her alanındadır. Bir ses, bir görüntü, bir koku, bir tat, bir his hemen kelime olur, kendini kelimede bulur ve muhatabına kelimeyle ulaşır. Kelime sözdür ve söze gelir; söz söyler, söz eder, seslenir, ifade eder.
*
Kelime, birçok kelime gibi, epey hırpalanmış, deyim yerindeyse yorgun bir kelime. Söz olmuş, sözcük olmuş, ibare olmuş, isim olmuş; mot, word, wort, palabra, parola... gibi karşılıklar bulmuş. Her karşılık künhüne dair başkaca açılımlar sağlamış. Genel itibariyle gösterge, işaret, isim, fiil gibi bir anlamlama alanına şemsiye olmuş. İletişim aygıtını işleten yapıya vazgeçilmez bir dişli, ve iletişim süreçlerinde araçsallaşan çeşitli dilsel birimlere çatı-terim olmuş. Kelime, anılanların hepsidir. Her şey bir kelimedir. Bir kelime başlı başına bir evrendir; sıfat olarak, isim olarak, belki fiil ya da ibare olarak. Her kelime kendine özgü sözü ve göndergeleri olan bir işarettir; sözün çıkış ve varış işaretidir.
Kelimenin bir ya da birden çok heceden oluşması, cümle kurmaya yaraması, çeşitli boyutta dilsel birimler olarak sıralanması onu tekil bir anlam olarak sınırlandırmaz. Bir kelime, çoğul bir kavrayışa kapı aralarken, tek bir kavrayış da birçok kelimeyle inşa edilebilir. Kimi zaman büyük bir anlatı, hacimli bir kahramanlık söylemi, koskoca bir istiklal mücadelesi -vatan ya da bayrak gibi- bir kelimeyle ifade edilebilirken, kelimeler içkin akidevî bir ibare de pekala bir kelime olarak vasıflandırılabilir -tevhit kelimesi gibi. Tekil ya da çoğul dizimsel (syntagmatic) yapılarda ortaya çıkan kelimeler bahşedilmiş zihin deneyimlerinin uzantılarıdır; elbette dilin de kurucu parçalarıdır. Düşünsel kavramsallaştırma kelimelerle söz olur, dile gelir. Kelime, zihnin dilsel açılımıdır; hem zihni hem sözü belirler. Zihnin çalışması için de, sözün oluşması için de, dilin işlemesi için de belirleyicidir.
*
Dil kuşkusuz öncelikle zihin işleyişinden ibarettir. Zihin işleyişi olmadan dil olmaz, dil olmadan da kelime işlemez. Kelime dilin işletilmesiyle işlemeye başlar. Dil kelimesiz işlemez. Dilin işleyişi ya da çalışma düzeneği salt kelimelerden ibaret değildir kuşkusuz ama kök omurgayı kelime teçhiz eder. Kelimeler dili işleten sistemin vitrin tezahürleri değil, ana bileşenleridir. Dilin sistemi kelimenin sağlıklı çalıştırılması üzerine kuruludur, muhatabının zihninde yer bulan ve tepki bekleyen etkileri gerçekleştirmek için. Dil, kelimeler ve diğer işlevsel birimler aracılığıyla nasıl işlerse, düşünceyi ve tepkileri de öyle işletir; dünyayı getirir, zihinlere bırakır. İnsanın yeryüzü deneyimini ve hayata dair tüm deneyimlerini kelimelerde biriktirir, kelimeler marifetiyle nesillere aktarır. Sonraki kuşaklar kelimeleri büyük bir miras olarak hazırda bulur ve onları kendi deneyimleriyle buluşturur; kimi zaman onları geliştirir, kimi zaman daraltır, kimi zaman da onlardan uzaklaşır ya da tamamen kopar. Her kopuş yok olmayla eşdeğerdir; bedenden bir organın kopması gibi marazidir. Zira dil, kullanıcı deneyimlerinin kelimelerde sürekli güncellendiği bir dünyadır. Yeryüzü kelimeleri dillerin büyülü dünyasında güncellenerek saklı durur. Kelimeler yoksa, diller yoktur; deneyimlenmiş kaim bir kainat yoktur. Yeryüzü deneyiminin beyanı dile uyumlu kelimelerdir ve kelimeler, başına buyruk olmayan, dile bağlı bir deneyim evreni kurar.
*
Her kelimenin deneyim beyanı suskunluğun ihlali, mahremiyetin ifşası niteliğindedir. Söz olup ortaya çıktığında bilgilendirir, etkiler, buyurur, hislendirir, coşkulandırır, sarsar... Söz olarak sessizliğinden sıyrılan kelime, güçlü deneyimiyle sarsar, gelişkin anlamlamasıyla silkeler. Bazen kaynağını sarsar, pişmanlık ve mahcubiyetle, bazen hedefini silkeler, şaşkınlık ve endişeyle. Sarsıcı ve silkeleyici olan kelimenin künhü değil, kime hangi bağlamda dediğidir; kimi zaman buyurgandır, arzu edileni yaptırır, kimi zaman bilgilendiricidir, sadece sükunet telkin eder. Kelime, o an için üstlendiği anlamın kışkırtıcısı, muhatabından istenen davranışın ateşleyicisidir; biçim verir, kaynağını ve hedefi biçimlendirerek değiştirir. Amaca dönük uygun tonlamayla telaffuz edilir, hakkı verilirse, kelime de maksadı hasıl ederek gücünü gösterir, üzerine yüklenmiş kavramsal hakkı teslim eder.
Kelime kendini söyler ve her söyleyişte kendini günceller ama sadece hedefi değil, kaynağını da belirler. Kullanılan kelime ve telaffuz tercihleri, aynı zamanda, kullanıcısını betimleyen bir kimlik beyanıdır; kullanıcısının yerini, yurdunu, sosyal konumunu, entelektüel kapasitesini, iş ve makamını ele vericidir. Kullanımı tercih edilen kelimelerden kelimelerin tonlanma ve kavramsallaştırılma tarzlarına kadar pek çok değişik tutum kaynağın kimlik tezahürüne katılır. Kelime, kullanıcısını ifşa eder ve her kullanım, yeniden gerçekleşme anlamına gelir, ancak kullanıcısını da yeniden gerçekleştirir.
*
Kim, ne zaman, hangi bağlamda kelimeler marifetiyle söz üretirse üretsin, zihinsel bir soyutlama işlemi gerçekleştiriyor demektir. Sözün gerçekleşmesi ve düşünsel kavramsallaştırma, kelimeleri biteviye soyutlayarak güncellemekten ibarettir. Soyutlama yetisi, gösterilenin bir gösteren vasıtasıyla paylaşma becerisidir; bir başka ifadeyle, işaret edilmek istenenin bir işaret eden marifetiyle paylaşma deneyimidir ve doğal olarak, paylaşım gerektirir. Söz üretimi ve paylaşımı için kelime salt araçtır, düşünme içinse belirleyici araç. Kelime ile düşünülmez ama kelimesiz de düşünülmez, hatta dil ile düşünülmez ama düşünüleni “dile getirmek” gerektiğinden müesses dil yasası belirleyici olur ve düşünceyi doğrudan şekillendirir. Kelime, dil gibi, düşüncenin özgün ve öncelikli işleyişine katılır, ve onu soyutlayarak dışlaştırır, muhatabına işlenmiş ve şekillendirilmiş olarak aktarır.
Kelimenin soyutlanarak üretilmesi, kaynak ile hedef arasında zihinsel bir görsellik inşa eder -retinaya düşen ışık huzmesi gibi. Retina ışığı nasıl işlerse, zihinsel deneyim de soyutlanmış kelimeyi öyle işler. Kelimeyle inşa edilmiş anlamlama, muhatabının zihin deneyiminde yeniden inşa edilerek açımlanır. Kelimenin muhatabın zihninde görselleşerek karşılık bulması, salt muhatabına özgüdür ve kuşkusuz kaynağın meçhulündedir. Kelimelere yüklenmeye çalışılan anlam adaları herkes için aynı değil, bireye özgü olarak şekillenir ve bireysel deneyimlerin tezahürleri olarak karşılık bulur. Kelimenin bireysel karşılıkları için zihin maddi, kalp manevi alımlayıcı, üretici ve göndericidir.
*
Allah Adem’e her şeyin ismini öğretti; eşyanın/şeylerin isimlerini kelimeler vasıtasıyla öğretti. Büyük bir külliyat olarak kainatın bilgisini öğretti. Külli akıl ve iradeyi öğretti. Kendini öğretti, mülkünü belletti. Adem’e, arz ile arşı ve arasındakileri kelimelerle idrak edebilmeyi de, öğrendiğini beyan edebilmeyi de öğretti. Adem, kelimelerle dile gelen isimleri, isimlerle kategorize edilen ilahi bilgiyi talim etti; insanlar adına insan olabilmek için onu iyice içine sindirdi. Kategorik düşünerek varlıklara isim vermeyi, onları çeşitli kategorilerde sınıflandırmayı öğrendi. Dil ve kelimelerle mücehhez Adem, isimler vererek varlıkların ilahi işleyişini ve insan olmayı idrak etti; yaratılmış ne varsa onları ihtiyacı nispetince isimlendirerek, zihinsel mülkü olarak edinmeye muvaffak oldu. Kelime ve dil çatı, isim çatı altındaki ilahi bilgi oldu Adem’e. Adem kelimelerle isimlendirerek edindiği ve idrak ettiği ilahi bilgi sayesinde eşrefi mahlukat oldu.
* Yedi İklim, Sayı 412, Temmuz 2024.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder