9 Aralık 2024 Pazartesi

bir kelime4

Bir kelimeyi düşünmek : Fen

"Sanatçı için alem bilgisinin hükmü, kendisi de Tanrı’nın bir kelimesi olarak alem içinde özel bir alem olma bilgisini amentüsüne dahil etmekten ibarettir” (Ömer Lekesiz)
“Herkes, bir fennin, bir sanatın fedaisidir. Ömrünü o yolda sarf eder” (Mevlana Celalettin-i Rumi)

Her kelime deneyim evreninin mütemmim cüzüdür; varlığı kaçınılmaz, yokluğu telafisizdir. Böylesi bir yargı, fen kelimesi için de geçerli. Yokluğunda, telafisi güç görünen bir kelime fen; kullanım yaygınlığı giderek yitiyor. Fenleri içkin Darül Fünun üniversite oldu. Fen liseleri henüz duruyorsa da, liselerde bağımsız fen bölümleri artık neredeyse hissedilmiyor. Fen fakülteleri tabiat bilimlerine dönüştü.

Fennî gözlükçüler optikçilere, fennî ziraat ya da fennî fırın teknolojik modernliğe evrildi. Okullardaki fen kolları ya da yerel yönetimlerdeki fen işleri doğrudan bilim ve teknolojiyle harmanlandı; yol yapım, bakım, onarım, tahliye, yıkım, alt yapı, sinyalizasyon gibi teknik hizmetler henüz fen şemsiyesi altında ama yine de çok koptuk ondan, belki içini boşalttık. Dönüp arkama bakıyor, fen’in karşılık geldiği kavramsal alanı ayrımsamaya çalışıyorum. Bilimden sanata, teknikten hünere, ustalıktan zanaata, beceriden marifete dek çok geniş bir kavram alanına gönderme yaptığını görüyorum. Ne de çok kuşatıcı bir kavramsal yelpazeymiş! fennî sünnetçiler, fennî yemciler, fennî mesuller, fennî ziraatçiler, fennî fırınlar hatta fennî ilancılar hayatımızdan birer birer çekilince, fennîlik de onlarla birlikte yok olmaya yüz tuttu ve gündelik dilde kullanım daralmasına maruz kaldı. Kullanım daralması da doğal olarak anlam daralmasının önünü açtı. Fennî muayene ya da fennî mama gibi henüz kullanımda olanlar dışında fen’in ifade ettiğini artık başka başka kelime ve terimler -bilim, teknoloji, modern,...- ifade ediyor. Şemsiye bir kelime olarak fen, bağlamına göre birçok kelimenin yükünü alırken, artık birçok kelime bir kelimenin karşılıklarını aralarında paylaşmış ve üstlenmiş oluyor; açıkçası, şemsiye parçalanıyor.

Fen Arapça kökenli Türkçe bir kelime, malum. Arapça kullanımında daha çok ‘sanat’a karşılık geliyor. Batı dillerinde science (bilim/ilim), art (sanat/zanaat), technique (teknik/usûl) ile karşılanıyor; zaman zaman engineering (mühendislik) olarak da ifade buluyor. Bir kelimenin böylesi kavramsal çeşitliliğine ve kullanımsal yaygınlığına sıkça rastlanılmaz. Kavramsal çeşitlilik ve kullanımsal yaygınlık kelimenin bağlamsal sıçrayışlarını, dilsel kıvraklığını, anlamsal derinliğini gösterir. Kullanıcıların dil düzeyleri için olmazsa olmaz bir imkan ihdas eder. Zaman zaman algılanma biçiminde değişiklikler yaşar, değişkeler inşa eder, deyim yerindeyse sekülerleşir; kimi zaman kavramsal yoğunlukla çağıldar, kimi zaman tikel göndergeler düzeyine iner ve daralır. Doğaldır. Doğal olmayan, ötelenerek tamamen kullanımdan düşürülmesi ve sonunda yok edilmesidir. Gerekçesi ne olursa olsun, bir kelimenin kullanımsal deneyimiyle birlikte yitimi, hatıralarıyla ve hafızasıyla birlikte vatan[1] parçasının yitimi gibidir. Fen gibi geniş bir anlam yelpazesinin yitimi, geniş düşünsel işlemlerin eksiltili biçimde işletilmesi ya da fen ile fikretmeye alışkın aklın sendelemesi anlamına gelecektir.

Fen, kuşatıcı bir kelime olarak bilimin ve sanatın her zerresine nüfuz eder. Servet-i Fünun derken, poetika ve retoriği içkin bir edebiyat olgusunu tahayyül ederiz. Bu noktada, edebiyat kelimesi daha kullanımda değilken fen varmış, çıkarsaması bile yapabiliriz[2]. Bu işin fenni böyle, derken usulünü, tekniğini, işin yapılış biçimini ortaya koymaya çalışıyoruzdur. Fen her gün ilerliyor, derken ilim ve teknolojinin geliştiğini dillendiririz. Fünun-u harbiye derken, savaş ilmini ve sanatlarını düşünür, edebiyatın ötesine geçeriz. Fen bilimleri ya da fen dersleri derken biraz duraklar, daha çok fizik-kimya-biyoloji üçlemesine odaklanırız. Matematiği sonra dahil ederiz fen’e ama yine de ondan bağımsızlaştırırız. Fen bilim ise fen bilimlerinin bilim bilimleri gibi bir tuhaflığı ortaya çıkardığını pek farketmeyiz ya da sineye çekeriz. Fen fakültelerini batı dillerine bilim (science) fakülteleri olarak çevirir, onları sanattan, edebiyattan, sosyal bilimlerden ayrı düşünürüz. Bağlamsallığın farkındalığıyla fen’in kapsayıcı niteliğinden ya da en azından sanat algısından uzaklaşır, daha çok bilim göndergesini yakalarız. Öte yandan, fennî ilan ya da fennî usül demişsek iletişim durumunu bir başka düzleme taşımış oluruz. Bağlamsallık, bu kez, modern bir yöntemin, yeni bir tekniğin bilgisini iletmiştir bize. Fennî Efendi dersek, her iki bağlamsallığın dışında bir ilim, sanat ve edebiyat insanına, belki bir mucide gönderme yaparız, ama yine de fen’in kavramsal yelpazesini tamamlayamayız. Fenn-i menazir gibi terminolojik kalıpsözler sarfetsek perspektife nispet eden nazar ilmini kavramsallaştırmaya başlarız. Fenn-i musiki derken müzik ilminin nazariyatına ve tabiatına vakıf olmayı anlar, fennî edebiyat deyince duraklarız; onun bir zamanlar bilim kurguya karşılık geldiğini tahmin bile edemeyiz. Belediye Fen İşleri, hiçbir karışıklığa neden olmadan, yukarıda da belirttiğimiz gibi, daha çok kentsel yol ve altyapı çalışmalarını ya da bir greyderi, bir moloz kamyonunu, yolu düzelten bir silindiri çağrıştırıverir. İlmen ve fennen böyle, dediğimizdeyse, bilimsel ve teknoloji ile ilgili bir vurgu yapmış olur, herhangi bir idrak travması yaşamayız. Ama fennî için fensel demişsek, kullanımsal oydaşmayı bozmuş, kuvvetle ihtimal fen ile ilgili bir algı tereddüdüne yol açmışızdır. Doğru görünen kullanım, kullanımsızlığı yüzünden geçerlilik taşımayabilir! Fennen ispata muhtaçtır muhakkak ama kullanımın geçerliliği, doğru (ya da bağdaşık) olanın kullanımlılık yoğunluğuyla ve alışkanlık oluşturmasıyla doğrudan ilişkilidir. Ayrıca, fen öğreten için fenci deriz de, fen ile ilgili, yani fennî bir konuya fensel demekte mütereddit kalırız. Fenler dersek, ilim şubelerini, bilim dallarını, farklı disiplinleri dillendirir; eğitim/öğretimden sorumlu kurumsal yapıları da kastederiz ya da kastederdik[3]. Fen, bizatihi ilim ve bilgi olmasıyla çok kıymetlidir. Birinin bilgisinden yararlanıldığı ya da bilgisinin edinildiği göstermek için birinin fennini almak deriz. Fen ihmale gelmez ve ihmal edilirse salt cehalete yol açmaz. Fennî ihmal, bir hastanın iyileşmesine de engeldir, ilim ve marifetin inkişafına da.

Fen’in inkişaf etmiş geniş kavram alanı, ilim, bilim, akıl, bilgi, sanat, zanaat, hesap, teknik gibi bir dizi terimsel kelimenin ortak havuzudur kuşkusuz. Ancak, zaman zaman kaplamındaki kelimelerle eşdüzeyli olarak kullanıldığı da olur. ‘Akıl, bilim ve fen’ gibi bir üçlemede ya da ‘meslekî, sınaî, fennî, fikrî ve artistik’ diye bir dizilimde yer alabilir. Böylesi ibareler, fen’i doğrudan teknik becerilere ya da teknolojik gelişmelere gönderir; daha çok duyu ve duyguyla işlem yapan sanat olgusunu öteler. “Kötü yaradılışlı kişiye ilim ve fen öğretmek, yol kesen eşkiyanın eline kılıç vermeye benzer!”[4] denmişse, bu kez ilmin kavram alanından sanata ve zanaata doğru seğirtilmiş olur. ‘Cünûn, fünûn, sükûn’[5] gibi kafiyeli bir terkip ise, fen’i yine ilim ile buluşturuverir. Çeşitli kullanım salınımlarına maruz kalan fen, her iletişim durumunda, kendi anlamsal göndergesini -o an ve yerde- günceller ve onu kullanım çeşitliliğinden sıyırarak istenen merama indirger, muhatabının bilgisine bırakır. Alımlayıcı cüz’i aklıyla, muhatabınca üretilmiş fen’in o esnadaki bilgisini alır, onu diğer göndergelerinden ayırır ve anlar, isterse cevabî kelimelerle iletişim sürecini işletir. [Öte yandan, cüz’i akıl, doğası gereği, fen’in asıl sahibine muhtaçtır ve zaten Fen Sahibi’nden (Bir Bilen’den[6]) aldığı bilgiyle idrak eder, hüküm çıkarır. Kelimeler de aynı şekilde, akıl ve fen (bilgi) üzere gerçekleşir; bir yandan akılları işgal ederken, diğer yandan kendi aklını -imge, simge, soyutlama,…- fen’in (ilmin/bilginin) yardımıyla inşa eder. Kelime aklı, başlı başına fendir, fen aklıdır; fen sahibince ya da fen’in asıl sahibince belletilen hikmet ve hünerle yüklü bir akıldır[7].]

Böylesi geniş bir kavramsallaştırmada fen’in anlam alanını bütünüyle belirlemek çok zahmetli kuşkusuz, ama dilsel kullanım yelpazesinin ve bağlamsal işlevinin genişliğini idrak etmek fen gerektirmeyecek denli zahmetsiz. Fen’in bilim ile sanat arasındaki yazınsallık[8] kavşağını içkin yapısı, noktanın parçalanması[9] gibi savrulduğunda artık cem edilemez bölük pörçük bir fikir ve muhayyile tezahürü ortaya çıkacak demektir. Fen, kısıtlı ve daraltılmış kullanımlara maruz kaldıkça, biri diğerinden uzak anlam adalarının belirsizliğinde kuşatıcı varoluşunu yitirecek, kadim imgelerini ve göndergelerini de yanına alarak, önceki işlevsiz kalmışlar kervanına katılacak, dilsel vatanından ayrılacaktır. Fen gibi geniş kavrayış yelpazesi sunan bir kelimenin işlevsizleşerek vatanını terketmesi, zihinsel berraklığın örselenmesine yol açar. Dilsel kürenin parıltılı yıldızlarından birinin kararması demek, fen ile bütüncül algılanabilir bir dünya deneyimini fensizlik eşiğine bırakmak demektir.

Dilde varoluş, dille varoluştur. Kelime tercihleri varolma biçimlerinin temel göstergesidir. Fen dilde henüz yitmedi, dille varoluşunu sürdürüyor, epey hırpalanmış ve sarsılmış yaralı bir kelime olarak. Bir kelimenin varoluşsal sarsıntısı, dilsel bir varoluşun sarsıntısının işaretlerini taşır. Dilsel sarsıntı, son tahlilde, Medeniyet Mirası’ndan ödünç alınmış gönül ve zihin haritalarının sarsılması anlamına gelir.  Ama asıl sarsıntıyı, Miras’ı içkin kök bilgi’den kopuk ya da kopmaya çalışan yaşam tercihlerinde aramak gerekir. Yaşam tercihleri dil tercihlerini doğrudan belirler. Dil neden sarsılır ve değişir sorusunun yanıtı büyük ölçüde burada!



[1] Dil vatandır. Osman Bayraktar, “Londra Yazıları VII”, Yedi İklim, Sayı 413, Ağustos 2024.

[2] Türkçede “edebiyat” kelimesinin ilk defa Tanzimat Dönemi’nde kullanılmaya başlandığı kanaati yaygındır. Bundan önce “ilm-i edeb”, “şiir ve inşa” gibi terimlerin kullanıldığı görülür. İsmail TURAN, “Edebiyatın Menşei, Karşılaştırmalı (Mukayeseli/Komparatistik) Edebiyatın Dünya ve Türk Edebiyatındaki Yeri Hakkında Bir İnceleme”, Türk Dili, Sayı 791, Kasım 2017.

[3] Ziya Gökalp’in Darülfünun şiirinde olduğu gibi; “Diyorsunuz ki hükümetin idari / Velayeti fenlere de şamildir…” Ya da, Halkalı Ziraat ve Baytar Mekteb-i Alisi de kitabesinde iki fenni -ziraat ile baytarlığı- bir araya getirdiğini zikreder…

[4] Mevlana Celaleddin-i Rumi, Mesnevî-i Şerif Tercümesi – Cilt 4 (1436. beyit), Çev. Veled Çelebi (İzbudak), in https://www.semazen.net/mesnevi-i-serif-tercumesi-cilt-4-1401-2100-beyitler/

[5] Hal’den bahisle; delilik olarak başlar, ortası ilimdir, sonu dinginlik. Özkan Gözel (akt.), Kim Bulmuş Ki Yerini, İstanbul, Ketebe Yay., 2024, s.12.

[6] Yeryüzü bilgisi Alîm olan Fen Sahibi’nin eseridir. İnsan, onu kelimeler vasıtasıyla okur ve idrak eder.

[8] Yazınsallıktan bilim ve sanat literatürünü anlıyoruz. Ayrıntı için bak. Mete Çamdereli, “Yazınsal iletişim”, Sıralı Sırasız, İstanbul, Ketebe Yay., 2021.

[9] Hz Ali’ye nispetle söylenen “ilim bir noktaydı, onu cahiller çoğalttı” deyişine gönderme yapıyorum.


(*) Yedi İklim, Sayı 417, 2014


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder